uyarı

Lütfen Dikkat. Mause ile aşağı inme sorunu yaşıyorsanız ; klavyenizdeki yön tuşları ile aşağıya inerek kitabı okuyabilirsiniz. Tarayıcınız Google Chrome ise böyle bir sorun yaşayabilirsiniz.
Site Yönetimi bu aksaklıktan dolayı sizlerden özür diler.
Eser Kanunu Koruma Yasasından : Bu Eser Yazar Tarafından İzin Alınmadan Başka Bir Yerde Yayınlanamaz. İsimler Ve Kişiler Değiştirilip Kopyalanamaz. Eserin İzinsiz Yayınlandığı Takdirde Yayınlayan Kişiler Hakkında Yasal Yollara Başvurulacağını Beyan Ederim.

Romanın Son Haberlerini Almak İçin www.facebook.com/zombilerindunyasi sayfasından bizleri takip edebilirsiniz.

İLETİŞİM : zombilerin.dunyasi@gmail.com

23 Şubat 2014 Pazar

12. Özel Bölüm Halk Düşmanları

Zombilerin Dünyası 3. Yıla Özel Bölüm '' Halk Düşmanları ''

14 Ekim 2008

David Nicolas '' Beyefendi ''

‘’ Timothy Mcveigh ve ‘’ Usame Bin Ladin’i hatırlıyor musun ? ‘’

Beyefendi ‘’ Evet hatırlıyorum ‘’

David Nicolas ‘’ Üçüncü kez saldırmamızın zamanı geldi ‘’

'' Amerika bizi yok etmek için harekete geçti. ‘’

‘’ Siyah başkanı koltuğa biz getirdik fakat bizi unuttu ve artık bizi yok etmek istiyor ‘’

‘’ Bende bu siyah başkandan ve bazı insanlardan hoşlanmıyorum.. ''

'' Artık zamanı geldi. ''

'' Virüsü yaymalıyız ‘’

Beyefendi '' Planınız nedir ''

David Nicolas '' Amerikanın varoşlarına virüsü ulaştır ''

'' Aynı zamanda bir kaç suikast yap ''

'' Suikast için Askerlerini Türklerden seç ''

'' Başarısız olursak hedef Türkiye'nin olsun ''

Beyefendi '' Elimde buna uygun iki adam var ''

David Nicolas '' En kısa zamanda hazırlığını yap ''

Beyefendi '' Görüşmek üzere ''

Beyefendi bilgisayarını kapattı. Bilgisayarını kapattığı gibi kırmızı butona bastı.. Kapı çalındı ve Seyfo içeri

girdi.

Beyefendi '' Seyfo Mirza ve Sebastian'ı çabuk buraya getirin ''

Seyfo '' Emredersiniz ''

Beyefendi '' Ney Seyfo söyle ''

Seyfo '' Mirza'nın Ölüm Adasından Sonra durumu pek iyi değil ''

'' Siz gerçek değilsiniz diye bağırıyormuş etrafta ''

Beyefendi '' Daha iyi.. Akıllı Mirza'yı kim ne etsin ''

1 Saat Sonra

Beyefendi '' Beyler sizi tatile Amerikaya gönderiyorum ''

Mirza '' Bende tatile nereye gitsem diye düşünüyordum ''

'' İyi oldu bu ''

Sebastian '' Görev nedir efendim ''

Beyefendi '' Göreviniz süikast ''

'' Türkiye'nin üzerine son zamanlarda fazla gelmeye başladı bu amerika ''

'' Sizden şu isimleri öldürmenizi istiyorum ''

'' Son olarak sokaklarda polis itfaiye ambulans cankurtaran sivil savunma askeri birlik hiç bir şey görmek istemiyorum ''

'' Onbeş yaşındaki bir çocuk dahi merkez bankasını rahatça soyabilsin.. ''

'' Amerikanın gardını tamamen düşürün ''

Sebastian '' Ne kadar zaman sonra gidiyoruz ''

Beyefendi '' Hemen ''

'' Uçakta bilgilerinizi alacaksınız ''

'' Yakalanırsanız ''

Mirza '' Her zaman olduğu gibi bizi tanımıyorsunuz ''


Uçakta...

Televizyonda PSY Gangnam Style klibi oynuyordu. Sebastian Mirza’ya döndü:”Annemiz babamız hayatta olsaydı bundan daha iyi yerlere gelirdik. Mirza:” Nereye gelirdik? Çok merak ettim.” Diye cevap verdi.

Sebastian:”Adama baksana saçma bir dans ile Madonna’sından Béyonce’sine kendine hayran bıraktı.”

Mirza: “ Hapishanede beni eğiten Vietnamlı mı Çinli mi Japon mu Koreli mi hepsi birbirine benzeyen
insanlara sahip ülkelerden birinden gelmiş bir rahip vardı. Dünyada gördüğüm en düzgün insandı.Bu
rahibin o hapse nasıl düştüğünü düşünmekten asla uykularım kaçmazdı.Şüphe etmiyor da değildim
Uzak Doğulu dan.Büyük ihtimalle Beyefendi’nin bir oyunuydu bu..Ama rahip iyi hocaydı.O söylemişti. Tam hatırlamıyorum.Ama bu iblis PSY’nin Çindeki çocukların tanrıya kurban edildiği törenlerde halkın yaptığı şeytan dansının aynısını yaptığını söylerdi.

Sebastian: “ Konumuzun bunla ne alakası var?”

“Anne babamız başımızda olsaydı O’ndan daha iyi konumda olurduk.

Mirza: “Kesin birinin kucağında olurduk.Hem annemiz babamız başımızda olsa şu olurdu:Okula git Sebo. Ders çalış Sebo. Bana karşılık verme  Sebo. Üniversite sınavını kazan Sebo. Üniversiteye git Sebo.Askere ne zaman gidicen Sebo? Askerden gel Sebo. Kız bul Sebo. Çocuk yap artık Sebo. Öl artık Sebo. Hayatın böyle sürüp giderdi. Ama hiç yoksa mutlu bir ailen , mutlu bir yuvan olurdu. Hem sana imkan sağlansaydı, PSY de kim, genç kız avcısı Justin Bieber olurdun...Justin Sebo.. Justin Sebo pek uymadı.. 90’larda yayınlanan erotik film Justin e döndü. Dönek Sebo... –Justin in biberleri varsa Sebastian’ın Allah’ı var – isimli çıkış parçanla listeleri kasıp kavururdun..”

Sebastian: “He kanka he. Neredeyse geldik kanka..”

New Mexico sınırı...

Tommy Gun arkasında yüze yakın adamla Mirza ve Sebastian’ı bekliyordu.Mirza ve Sebastian uçaktan indiler.Tommy Gun a doğru yürürlerken Tommy Gun da arkasında göz kamaştırıcı güzellikte Leopar ve Kurt la birlikte onlara doğru yürüyordu. Aralarında iki metre kalana kadar yürüdüler.

“Selamın aleyküm “ dedi Mirza..Tommy Gun ise “Aleyküm selam Kral Mirza” diye karşılık verdi. Tommy Gun Sebastian a ise kafa selamı ile selam verdi. Sebastian “ Kapalı alanda değiliz. Adam gibi selam ver!” dedi. Tommy Gun: “Alfa Star eskisine ne zamandan beri selam veriliyor?” diye cevap verdi. Sebastian : “ Ülkesini satan bir orospu çocuğu anasını da satar.Senin gibi orospu çocuklarının yeri benim karşım değildir. Sen git çavuşun gelsin.” Tommy Gun bu sözlere çok sinirlenmişti.Arkasındaki askerlere doğru baktı.Askerlerinin önünde küçük düşmüştü. “Arada Beyefendi olmasa kim orospu kim çocuğu gösterirdim sana Sebo” diye bağırdı.Mirza bunun üzerine kafasının arkasıyla Tommy Gun a bir kafa vurdu.Tommy Gun birden yere düştü. Leopar ve Kurt silahlarına davranacakken Sebastian gözlüklerini çıkarttı. “Hiç tavsiye etmem bayanlar.. Ölmek için güzel bir gün değil.” Dedi. Tommy Gun ın arkasındaki askerler birden Sebastian ve Mirza’ ya doğru koşarak etraflarını sardılar. Sebastian cebinden çıkardığı plastik patlayıcıyı göstererek, “Hepimize yetecek kadar getirmişim.” Diye güldü. Yerdeki Tommy Gun ağzındaki kan ve kırılan dişleri tükürdü. Askerlerine “Durun!” diye emir verdi

Mirza: “Bunu bilmelisin ki Gun Sebastian a benden başka kimse Sebo diye hitap edemez.”

Sebastian: “Anlaşmamız belli. Kral Mirza ve ben Amerika’nın gardını düşürürken sen ve küçük orospuların da iyi bir dişçi bul ve dişlerini yaptırt. Saygısızlığını bir daha ki karşılaşmamıza kadar burada ki bütün itlerinle birlikte affediyorum. Orospu Argo’ya da selamlar.Söyle O’na Fino köpeğini karşıma dikeceğine kendi gelsin bir daha ki sefere... Gerçek erkeği ona gösterelim..”

Sebastian Leopar ve Kurt’a dönerek gerçek bir askerle takılmak istiyorsanız kapım size her zaman açık.” Cebinden kartvizitini çıkarıp kızlara uzattı.Leopar çaresizce kartviziti aldı.Mirza ve Sebastian uçaklarına geri dönüyordu.Bu karşılaşma anlaşmadan çok gövde gösterisi halini almıştı. Bu gösteriyi Sebastian kazanmıştı.

Üç gün sonra Beyaz Saray

Başkan yardımcısı ofisin kapısını çaldı... Obama düğmeye basarak masasını kilitledi. “Gel” diye seslendi.başkan yardımcısı içeri girdi. “Sayın Başkan.Daha çalışacak mısınız? Saat çok geç oldu.Sağlığınızı da düşünmeliyiz.”

Obama: “ Bu vakitte dinlenmek bize yok.Biraz daha çalışacağım. Beni yalnız bırak.”

Başkan Yardımcısı “Peki efendim.” Dedi ve kapıyı kapattı.Tam o anda kurşun sesleri geldi dışarıdan.

Kimliği belirsiz kişiler Beyaz Sarayın kapısında duran iki kişiyi taramışlardı. Beyaz Saray kırmızı alarma geçmişti. Amerika Birleşik Devletleri Başkanını korumakla yükümlü tim bir anda helikopterle Beyaz Saray’ın bahçesine indi.Başkan Yardımcısı ve Obama güvenlikleri sağlanana kadar ofiste gergin bir şekilde bekliyorlardı.Tim Beyaz Saray’ın bahçesinde yerini almıştı.Kar maskeli askerler Beyaz Saray’a giriş yaptı. Başkan’ı oradan çıkarmakla görevlendirilmişlerdi.Beyaz Saray’ın içine temkinli adımlarla ilerliyorlardı. Güvenlik nedeniyle Beyaz Saray’ın bütün elektriği kesilmişti. Askerler temkinli bir şekilde tek sıra halinde aralarında beşer metrelik mesafe ile birlikte Obama’ya doğru ilerliyorlardı.Arkadan gelen iki asker öndeki askerleri teker teker boyunlarını kırarak sessiz bir şekilde öldürüyorlardı.Geriye ikisinden başka hiç bir asker kalmamıştı.Beyaz Saray’daki başkanlık ofisine kadar ilerlediler.Kapının önüne bir mermi koyarak oradan uzaklaştılar.Helikoptere binerek amaçlarına ulaşmanın zaferiyle Amerika Birleşik Devletleri Başkanı’nı bu şekilde tehdit etmeye cüret edebilecek dünyada sadece iki kişinin olduğunu bilmeleri egolarını tatmin ediyordu..İstediklerini başarmışlardı.. Obama ve Amerika Birleşik Devletleri Karizması çizilmişti. Ama bunu dünya bilmesin diyerek gizli tutmayı tercih ettiler.

Bir hafta sonra

Her zamanki gibi şık giyinmişti.. Gri takım elbisesi ve kırmızı kravatı kol düğmeleri ve altın saati göz
kamaştırıyordu.. Osmanlı imparatoru II. Abdülhamit Han'ın yaptırmış olduğu duvar saatine bakıyordu.. O saati alabilmek için çok para vermişti. Bazen o saatin karşısında saatlerce durur.. Saatin altın ve mücevherler ile kaplı Akrep ve Yelkovanının hareket etmesini seyrederdi. En önemli kararlarını bu saate bakarken almıştı.. Evinin etrafı adamları ile çevriliydi. Güvenliğini en üst düzeyde tutuyordu.. Harcamalarının en fazlası güvenliğine gidiyordu.. Vietnam'a Irak İran Afganistan'a gitmiş askerlere avuçla paralar ödüyordu.. En korktuğu şey öldürülmekti. Avuçla para ödüyordu güvenliğine.. Dolaptan çıkardığı viskinin kapağını açtı.. Bardağına doldurdu.. Kırmızı büyük koltuğuna oturdu.. Sehpada duran purosunu aldı. Altın puro makası ile puronun ucunu kesti. Cebinden çıkardığı paha biçilemez çakmağı ile purosunu yaktı.. Saate bakıyordu.. Saatin Saniyesinin bir sağa bir sola gitmesi onu dinlendiriyordu adeta.. Kapı çaldı ve güvenliğinden sorumlu eski vietnam gazisi Albay içeri girdi..

Albay '' Efendim hazırız ''

'' Tüm güvenlik önlemleri alındı ''

'' Siz ne zaman isterseniz çıkabiliriz ''

Richard '' Gidelim o zaman ''

Yedi araçlık bir konvoy Richard'a eşlik ediyordu.. Elliye yakın adamı ise kilisede önceden mevkilenmişti. Bir kilisenin açılışı için yola düşmüştü. Pek dindar bir adam sayılmazdı Richard. Pazar günleri kiliseye mecburen giderdi.. Amerikan halkına iyi bir aile babası ve iyi bir hristiyan süsü vermesi gerekiyordu. Rol yapardı.. Hedefini yüksek tutmuştu. İlerde bir gün Amerika Başkanı olmayı hayal ediyordu. Parlamentoda saygın biriydi. Richard o gün Altı bin dört yüz nüfuslu Eustis kasabasının yanan kilisenin yerine yenisini kendi cebindeki kanlı parayla yaptırmıştı.. Amerikan halkı bu yüzden ona minnet duyuyordu.. Aslında Amerikan halkının illegal yollar ile ceplerinden aldığı paraların ufak bir bölümünü Amerika için harcıyor ve kamuoyunda takdir ile karşılanıyordu.
Richard kilisenin önüne geldiğinde bütün kamera ve muhabirler bir anda etrafını çevirmişti bile.
Richard'ın korumaları habercilere engel oluyorlardı.. Richard '' Lütfen beyler ve bayanlar.. Bu bir hayır işi ve haber yapmanızı istemiyorum '' dedikten sonra kürsüye doğru yürümeye başladı.. Richard'ın bu lafları tamamen göz boyamaydı.. Richard'ın adamları çağırmıştı habercileri..
Eustis kasabasının başkanı gurur ile Sayın Bay Richard'ı kürsüye davet etti. Halk onu alkışlıyordu.
Richard kürsüye çıktı ve konuşmaya başladı..

'' Bayanlar ve Baylar ''

'' Yanan kilisemizin yerine, daha büyüğünü ve daha güzelini inşa ettik ''

'' Buna katkısı olan herkese teşekkür ediyorum ''

'' Bütün dünya gördü ki ; Yanan bir kilisemizin yerine daha iyisini yapabiliyoruz ''

'' Her zamanda yapacağız ''

'' Ben Amerikalıyım ''

'' Amerikan vatandaşı olmaktan gurur duyuyorum ''

Nerden geldiği belli olmayan bir kurşun sesi duyuldu.. Richard bir anda yere düştü.. Evlerin çatılarına yerleştirilmiş keskin nişancılar kurşunun nereden geldiğini anlamaya çalışıyorlardı.. Muhabirler yerde yatan Richard'ın son fotoğrafını çekebilmek için birbirleri ile yarışıyorlardı.. Richard'ın adamı Albay şah damarının atıp atmadığını kontrol etti. Sonra ise yanındakilere bakıp '' Ölmüş '' diyebildi.. Albay çatılardaki keskin nişancıları saymaya başladı.. Bir tanesi eksikti.. Adamları ile birlikte oraya doğru koşmaya başladı.. Binaya hızlı bir şekilde girerek çatıya doğru çıkmaya başladı.. Albay'ın bütün adamlarıda peşinden geliyordu.. Keskin nişancının yüz üstü yatıyor halde buldu.. Eliyle ters çevirdi.. Çelik tel ile boğulmuştu.. Keskin nişancının yüzünü döndürünce yerde duran mekanizmanın sesini duydu.. Bombalı mekanizma 1 saniyeyi gösteriyordu.. Herkes dışarı çıksın dediği anda bina havaya uçtu.. Binanın parçaları etrafa yayılıyordu..

Mirza ve Sebastian kanalizasyon da ilerlerken patlama sesi duydular..

Sebastian '' Büyük bir iş yaptık ''

Mirza '' Amerikanın bir kasabasında kilise açılıyor diye yaptığımız fedakarlığı bilse bu Amerika halkı seni kesin başkan koltuğuna oturturlar ''

'' Ama dikkat et Siyah Adam Obama olmasın o an koltukta ''

'' Kucak dansı yaptırırlar adama ''

'' Kucağa oturan Sebo ''

Sebastian '' Pislik Serseri ''

Mirza ve Sebastian ilk eylemini gerçekleştirdikten hemen sonra Las Vegas’a hareket ettiler. Hedeflerindeki isimler belliydi. Silah Kaçakçısı Rus Baron. Uyuşturucu Kaçakçısı Çin Baronu. Bunları ülkeye sokan Amerikan Baronu. Üçünün toplantısı Las Vegas’ın en önemli otellerinden birinde gerçekleşecekti. En önemli anlaşmalara burada imzalanmıştı. Mirza ve Sebastian dışarıda bekliyorlardı.. Otelin yirmi üçüncü katında gerçekleşecek görüşme için her şey hazırdı. Kuş uçmuyordu otelin etrafında yoğun güvenlik önlemi vardı. Üç baronda otele giriş yaptılar arka arkaya. Saatler gece yarısı on ikiyi gösteriyordu.

Sebastian ‘’ Buraya girmek neredeyse imkansız ‘’

Mirza ‘’ İmkansız diye bir şey yok ‘’

Sebastian elinde tuttuğu tabancası ile fırsat kolluyordu. Mirza ise arabanın arkasından çıkardığı bazukayı eline aldı. Sebastian elindeki tabancaya baktı sonra ise Mirza'nın elindeki Bazukaya.. Tabancayı beline koydu. Başka bazuka var mı ? diye sordu. Mirza ise var dedi. Mirza ve Sebastian otelin yirmi üçüncü katındaki odaya bombaları fırlattılar. Bazuka’nın bombası gidiyordu.
Bazuka giderken Mirza diğer bombayı taktı ve onuda ateşledi. Normal bir şekilde bazukayı ateşliyor ve yerden bir bomba daha alıp onuda yirmi üçüncü kata ateşliyordu. Otelin yirmi üçüncü katını yerle bir etmişti Mirza.Rus baron, Çin baronu ve Amerikan baronunun parçalarını toplamaya çalışırken Amerikan polisi,Mirza ve Sebastian siyah klasik arabalarıyla çoktan Las Vegas’tan ayrılmışlardı.Sebastian cep telefonundan haberleri izliyordu.Olayı anlatan kadın spikerin duygu yüklü konuşmasını dinleyen Sebastian iyice keyiflenmişti. Yaptığı suikastlar ne kadar büyük ne kadar etkili ve ne kadar ölüm içeriyorsa o kadar keyifleniyordu.



İki Gün Sonra Washington

Karısı ve İki çocuğu ile birlikte sinemaya gitmeye hazırlanıyordu Bay Salamon. Çocuklarını kıramamıştı. O yüzden sinemayı kapatmak için yüklü miktarda para ödemişti. Sinemada kendilerinden başka hiç kimse yoktu. Çocukları güzelce eğlenmişti Bay Salamon’un. Başka yerdeki çocuklar kendi sattığı silahlarla ölürken kendi çocuklarının mutluluğu için sinema bile kapatıyordu Bay Salamon.Çocuklarının bütün isteklerini yerine getirmeye çalışıyordu. Aslında çok garipti. Bir çok çocuğun ölümüne neden olan, savaşlar başlatıp savaşlar bitiren büyük bir konseyin silah kaçakçılığı rolünü üstlenen Bay Salamon çocuklarıyla birlikte mutlu bir şekilde film izliyordu.Çocukları ile çok mutluydu.Sonunda film bitmişti.Büyük oğlu sağında küçük kızı ise solunda yürüyordu.İkisinin de elinden tutuyordu.Çıkışa doğru yöneldi.Güvenlik müdürü dışarıyı kontrol ettikten sonra “Çıkabilirsiniz Bay Salamon” dedi.Salamon ve çocukları sinemanın kapısından çıkıp arabalarına doğru yürüyorlardı.Güvenlik açısından gittikleri sinema ara sokaktaydı.Gri takım elbiseli fötr şapkalı, pardösülü Mirza, ara sokakların birinden çıkarak Thomson marka otomatik tüfekle Bay Salamon’un Karşısına çıktı. Arkadan yaklaşan Sebastian ise korumaların kafasına hızlı ve seri bir şekilde kafalarına birer kurşun sıkarak Bay Salamon’u yalnız bıraktı.Bay Salamon’un çocukları babalarının arkasına saklanmıştı. Karısı ise “Kim bunlar, ne oluyor?” diye panik içerisinde sorular soruyordu.Bay Salamon ise  hiç korkmuyordu.”Sizi kim gönderdi?” diye sordu. Mirza:“Yan masadan gönderdiler!” Bay Salamon:”O ne demek?” diye bağırdı. Mirza elindeki Thomson’un namlusunu dudaklarına getirdi ve “Suuus” dedi. Bay Salamon ‘’ Çocuklarımı ve Karımı bırak ‘’ Bana ne yapıyorsan yap. Sizden korkmuyorum ‘’ diye bağırdı. Sebastian ise birden Bay Salamon’un karısının beynini dağıttı. Mirza ‘’ Birincisi Bay Salamon bize asla emir vermeyin ‘’ ‘’ İkincisi Bay Salamon sizi ve ailenizi tamamen yok edeceğiz ‘’ Mirza Thomson’u Salamon’a ve çocuklarına doğrulttuğu gibi ateş etmeye başladı. Bay Salamon’un vücuduna bir çok mermi isabet etti. Bay Salamon yere düşmeden canını çoktan teslim etmişti. Mirza ve Sebastian çocukları orada bırakarak oradan uzaklaştılar. Bir kaç saat geçmeden Mirza ve Sebastian, Bay Salamon’un ofisini bastılar.
Ellerindeki thomsonlar ile ofisinde bulunan yirmi kişiyi kurşunlarla buluşturdular. Bay Salamon’un ölüm haberi duyulmadan O’nun hesabına çalışanların da sonu gelmişti.


Bir kaç gün sonra Amerika Kaliforniya’da bir otel odası..

Sebastian ‘’ Neden Kaliforniya’yı seçtik ? ‘’

Mirza ‘’ 150 sene evvel altın kaynakları keşfedildi burada. O zamanlar nüfusu on binin altındayken
günümüzde Amerika kıtası'nın en büyük ekonomi merkezi konumuna gelen Kaliforniya; Amerika Birleşik Devletleri'nin de en büyük ekonomik gücünü temsil eder.

Kaliforniya eğer bir ülke olsaydı, dünyanın en büyük 6'ıncı ekonomisine sahip olurdu.) Bu ekonomiksel durum, resmi yerleşimi henüz 200 yaşına bile gelmemiş topraklarda ulaşılabilen mucizevi bir başarıdır.”

Sebastian ‘’ Sen bunları nereden biliyorsun ‘’

Mirza ‘’ Otelin resepsiyonunda kaliforniya hakkında bilgi kitapçığını alıp okusaydın sende bilirdin ‘’

‘’ Çok gezen bilmez Sebo çok okuyan bilir ‘’

‘’ Çok gezen bilir, çok yaşayan bilir lafı okuyamayan eziklerin uydurmuş olduğu bir saçmalıktır sadece ‘’

Sebastian ‘’ Vay arkadaş ‘’

'' Amerikaya geldiğimizden beri ayaklı kütüphane gibi oldun ''

'' Nasıl bir hava atıyorsun bana anlamıyorum ''

Mirza ‘’ Ee yeğenim kızları dürteceğine biraz beynini kullan ''

Sebastian '' En kısa zamanda .. ''

Ertesi gün Hollywood Film Stüdyosu Mirza ve Sebastian temizlikçi olarak Hollywood’da işe başlamışlardır. İki temizlik işçisini kaçıran bu ikili onların yerine işe girdiler. Yerleri temizliyorlardı. Mirza ve Sebastian rollerini iyi yapıyorlardı.. Birden limuzinden bir bayan indi. Yanında yirmiye yakın koruması vardı. Sebastian birden elindekileri bıraktı ve koşarak bir artistin yanına gitti.

Sebastian ‘’ Sizin çok büyük hayranınızım ‘’

‘’ Bana imzalı bir resminizi verebilir misiniz ? ‘’

Rihanna ‘’ Tabikide ‘’

Rihanna yanındakine baktı ve yanında duran takım elbiseli adam cebinden bir fotoğraf ve kalem çıkartarak Rihanna ya uzattı.

Rihanna ‘’ Ne yazmamı istersin ? ‘’

Mirza ‘’ En iyi pompacı diye yaz 3860 a gönder Rihanna..”

Sebastian ‘’ Arkadaşımın kusuruna bakmayın. Sebastian’a sevgilerimle diye yazarmısınız ‘’

Rihanna ‘’ Olur ‘’

Rihanna elindeki resmi imzaladı ve Mirza’ya doğru baktı. Mirza’ya ters ingilizce ile ‘’ Sen David Nicolas’ın yenilmez Mirza’sı değil misin ? ‘’ ‘’ o gün bende oradaydım. Polis katili ‘’ diye sordu.
Mirza anlamamıştı. ‘’ Anlamadım ‘’ diye cevap verdi. Rihanna ise düz ingilizce ile ‘’ Boş ver unut gitsin ‘’ dedi ve yanındaki korumalarına ‘’ Bugün çalışmak istemiyorum.. Bu hafta çalışmak hiç istemiyorum. Klip çekimini önümüzdeki aya erteleyin ‘’ dedi ve oradan hızlıca uzaklaştı. Sebastian ne olup bittiğini anlamamıştı. Rihanna uzaklaşırken Sebastian Mirza’nın yanına doğru geldi.

Sebastian ‘’ Bak kaçırdın karıyı ‘’

Mirza ‘’ Genelde beni görünce ya çığlık atarlar yada kaçarlar ‘’

‘’ Çığlık atarken de kaçarlar Sebastian ‘’

Sebastian ‘’ Ne diye atlıyorsun oradan en iyi pompacı diye ‘’

Mirza ‘’ Belki benzin istasyonundaki pompacı niye hemen kötüye alıyorsun ki ‘’

‘’ İçi fesat sebo ‘’

Sebastian ‘’ Neyse boşver. Böyle olması çok daha iyi oldu. Bunun gibi sexy bir kalçanın ölmeyecek olmasına sevindim. Hadi işimize bakalım. Kaliforniya’da daha çok işimiz var ‘’

Mirza ‘’ Kesinlikle ‘’

Steven ilk kez Hollywood’u gezmek için gelmişti. Kilometrelerce yolu hep görmek istediği Hollywood’u görmek için gelmişti. Öğretmeni birbirinizden ayrılmayın el ele tutuşun diyordu. Rehber ise onlara Hollywood hakkında bilgiler veriyordu. Steven yanındaki Thomas’a birgün burada bende çalışacağım diyordu. Hollywood hakkında her şeyi biliyordu Steven. O yüzden rehberi dinlemek yerine büyülü ortamı izliyordu.. Öğretmen “Şimdi de trene bineceğiz” diyordu.. “Herkesten yanındaki arkadaşı ile sıra olmasını istiyorum” O sırada Steven temizlik işçileri Mirza ve Sebastian’ı görmüştü. Onların yanına geldi. Onlarla konuşmak istiyordu.

Steven ‘’ Merhaba ‘’

Mirza ‘’ Merhaba ‘’

Steven ‘’ Kaç yıldır bu işi yapıyorsunuz ‘’

Mirza ‘’ Bugün başladık ‘’

Steven ‘’ Bu atmosferde çalışmak mükemmel olmalı ‘’

Mirza ‘’ Kaç yaşındasın ‘’

Steven ‘’ Dokuz yaşındayım ‘’

‘’ Tek bir hayalim var bugün burada çalışmak ‘’

Mirza ‘’ Sana tavsiyem buranın keyfini çıkart ‘’

‘’ Yemek istediğin bir şey varsa ye hiç çekinme. ‘’

‘’ Paranı son kuruşuna kadar harca ‘’

‘’ Ve hayallerinin peşinden git ‘’

Steven ‘’ Tavsiyeni dikkate alacağım ‘’

Öğretmen ‘’ Steven buraya gel ‘’

Steven ‘’ Gitmek zorundayım ‘’

Mirza ‘’ Hakkını helal et ‘’ ( Arapça söyledi )

Steven ‘’ Ne dedin anlamadım ‘’

Mirza ‘’ İyi şanslar ‘’

Steven ‘’ Teşekkürler ‘’

Steven Mirza ve Sebastian’ın yanından ayrılıyordu. Sebastian ve Mirza ise arkasından bakıyordu çocuğun.

Mirza ‘’ Cinayet işlememiz gereklimi ki ? ‘’

Sebastian ‘’ Devlet cinayet işlemez Mirza. İdam eder ‘’

Mirza ‘’ Nereden buluyorsun böyle süslü lafları ‘’

Sebastian ‘’ Aklıma geliyor ‘’

Mirza ‘’ Alfa-Star’dan sonra sen bir gün Türkiye’nin başınada geçersin ‘’

Sebastian ‘’ Kısmet. ‘’

‘’ Sen yanımda ol yeter ‘’

Mirza ‘’ Gene İbrahim Tatlıses’e bağladın olayı ‘’

‘’ Gariban sikici sebo ‘’

Sebastian ‘’ Kes sesini. ‘’

Steven ve arkadaşları trene bindiler.. Korku treniydi bu. Hollywood’u her ziyarete gelenin bindiği bir yerdi. Dinozorlar King Kong ve diğer canavarların olduğu çeşitli klasik filmlerin setlerinin önünden geçiliyordu. Rehber King Kong’u görüyoruz dediği anda King Kong çıktı ve öğrencilere saldırma hareketi yaptı. Bütün öğrenciler bağırıyordu korkudan. Şimdi ise 1940 ların efsane filmi halk düşmanları ile karşınızdayız. Amerikada’ki güç savaşını konu alan bu film. Steven hayranlıkla izliyordu halk düşmanlarını bir anda patlama sesi ile birlikte alevler trene doğru gelirken trende havaya uçmuştu. Bir kaç patlama sesi daha duyuldu. Hollywood yerle bir olurken polis arabaları ambulanslar Hollywood’a doğru gitmeye çoktan başlamışlardı. Mirza ve Sebastian ise oradan uzaklaşıyordu.. Hollywood yerle bir olmuştu çoktan..



Ertesi gün Kaliforniya Belediye Binası Önü

Kaliforniya Valisi Hollywood’a yapılan saldırı için halkın önünde basın açıklaması yapıyordu. Bu lanet saldırıyı kınıyoruz. Bu lanet terör saldırısının faillerini en kısa zamanda yakalayıp bu meydanda asacağız. Yetkililerin elinde önemli ip uçları var. Zor yürüyen yaşlı bir kadın bile burada. Korumalara izin verin yaşlı bayan bana bir şey söylemek istiyor.. Korumalar yaşlı bayan’ı Kaliforniya valisinin yanına kadar getirdiler.

Yaşlı Kadın ‘’ Tanrı sizi korusun ‘’

Cebinden çıkardığı gümüş işlemeli hac’ı kaliforniya valisinin boynuna asmak istedi. Fakat yaşlı kadın o kadar halsiz ve güçsüzdü ki yürün geçleri olmadan ayakta zor duruyordu. Kaliforniya valisi eğildi ve hacı takmasına yardımcı oldu.

Kaliforniya Valisi ‘’ İşte sırf bu yüzden Amerika yıkılmaz ‘’

‘’ Teşekkür ediyorum bize inancınız için hanım efendi ‘’

Yaşlı bayan korumaların eşliğinde yürün geçlerine tutundu ve yürümeye başladı. Kalabalığın alkışları
eşliğinde yürüyordu. Kaliforniya Valisi ise gözleri dolmuştu. Konuşmasına devam ediyordu. İyice galeyana gelmişti. Yaşlı bayan ise yavaş yavaş uzaklaşıyordu.. Kaliforniya valisi hala yaşlı kadını gözleri ile takip ediyordu ara sıra. Kaliforniya Valisi Sözlerini bitirdiği sırada Yaşlı kadın ona uzaktan bakıyordu. Elini işaret parmağı ile orta parmağını namlu ve baş parmağını horoz gibi yaptı. Kaliforniya valisine uzaktan ateş ettiği sırada bir patlama sesi duyuldu. Kaliforniya valisinin boynuna asılmış olan haç birden patladı ve valiyi bütün herkesin gözleri önünde paramparça oldu. Kan ve validen kalanlar kalabalığın üzerine sıçramıştı çoktan. Kalabalık panikle kaçmaya çalışırken karşılıklı duran iki çöp tenekesi birden patladı. O patlamalar bittiğini sanılırken birden belediye binası havaya uçtu. Ayağı kopanlar kolu kopanlar. Patlama ve yangın sesinin üzerine etrafta bağırmalar hakimdi. İtfaiye ambulans ve polisler görev yerine gelecekleri sırada orada duran bir arabada patladı. İtfaiye yi ambulansı ve polis arabalarını etkiledi. Kimse bir patlama daha gelecek diye müdahale bile etmiyordu. Yaşlı kadın ise karanlık sokaklarda kaybolmuştu. Yaşlı kadın Sebastian’dan başkası değildi. Sebastian lağımdan kaçarken polisler ise görgü tanığı arıyorlardı. Hala ip ucu arayan polisler ellerinde hiç bir delil yoktu. Sebastian ve Mirza New York’a çok tan harekete geçmişlerdi bile.

Yedi gün sonra New York. Amerikan yetkilileri metro hava yolları her tarafı tutmuşlardı. Ülkeye giriş ve çıkışları dahi yasaklatmışlardı. Amerikalı yetkililer halka dışarıya çıkmamalarını öneriyorlardı. Fakat New York Halkı Terör saldırılarını ve hükümetin hala saldırganları yakalanamaması üzerine protesto yürüyüşüne başlamışlardı. Ünlü New York Times meydanında toplanan binlerce kalabalık saldırıyı protesto ediyorlardı. Obama’yı istifaya çağırıyorlardı. Binlerce kişilik kalabalık hükümeti istifaya çağırıyordu. Sıkı güvenlik önlemleri alınmıştı. Bomba imha ekipleri eğitimli köpekler çatılarda keskin nişancılar yüzlerce polis itfaiye eri ve ambulanslar bekliyordu. Konuşmacı mikrofona geçti.

Konuşmacı ‘’ Ülkemizde bir aydır hemen hemen her gün saldırılar devam etmekte. Bu saldırılar karşısında hükümetimizin acizliği görülmüştür. Afganistan Bağdat Suriye İran Irak ‘a barış getirmeye çalışan Amerika hükümeti barışı kendi içinde arasın başta. Obama’yı istifaya davet ediyorum..

Patlayan silahlar Amerikan malı. Patlayan bombalar Amerikan Malı. Kendi silahlarımız ile vuruluyoruz.

Halk bağırıyordu konuşmacı karşısında.

Birden helikopter sesi duyuldu. Apachi helikopter kalabalığın olduğu yöne doğru ilerliyordu.
Helikopter’den atılan füzeler keskin nişancıları hedef almıştı. Kalabalık patlama seslerinin ne olduğunu bile anlamadan üzerlerine helikopterden yağmur gibi kurşunlar inmeye çoktan başlamıştı. Kalabağıla otomatik tüfek ile ateş ediyordu Mirza. Helikopteri ise Sebastian kullanıyordu.. İki acımasız katil halkı kurşuna diziyorlardı.. Keskin nişancılar çoktan ölmüşlerdi. Halk kaçmaya çalışıyor fakat Mirza’nın kurşunlarına hedef oluyorlardı.. Kurşunlardan kaçamıyorlardı. Amerikan halkı meydandan kaçmaya çalışırken birden sokak aralarında bombalar patlamaya başladı. 2 dakikalık silahlı saldırı ve yedi bombanın kullanıldığı bu kanlı eylem bittiğinde 420 amerikan vatandaşı ölürken ikiyüze yakın amerikan vatandaşı ise saldırının anılarını vücudunda birer iz olarak taşıyacaklardı..

Bir kaç gün sonra.. Ortalık son saldırıdan sonra normale dönmeye başlamıştı. Birden Tv kanallarından iki kişi belirdi. Bunlar yüzleri kar maskesiyle örtülü Mirza ve Sebastian’dan başkası değildi.

Bizler Kurtuluş Örgütü adına konuşuyoruz. Şu anda Amerikanın tüm eyaletlerinde bombalar var.
Özelliklede Üniversite Kolej ve ilk öğretimlerde. Her eyalette yirmi üç tane okulda ayrı ayrı bomba
var. Okulları boşaltmaya çalışırsanız patlar. Okuldaki öğrenciler kaçmaya çalışırsa patlar. Size dört saat süre veriyoruz. Guatemaladaki bütün kardeşlerimiz serbest bırakılacak. Guatemala'da ölen her kardeşimiz adına on milyon amerikan doları vereceksiniz. Süre başladı.

Ekrandaki görüntü yerini 04:00:00 dan 03:59:59'a dönmüş ve bir saniyede bir inmeye çoktan başlamıştı.. 

Yayının nereden geldiği belli değildi.Kimsenin umrunda da değildi.Herkes evladının,yeğeninin canını
düşünüyordu.Sadece halk değil, bütün polisler askeriye ve diğer kuruluşlar okullara akın etmişlerdi
Amerika’nın gardı tamamen düşmüştü. Tomy Gun virüsü meksika sınırından çok kolay geçirdi ve ülkeye yaymaya çoktan başlamıştı. Mirza ve Sebastian uçakla evlerine dönerken.



O sırada Jet Uçak..

Mirza '' Bu Amerika çok uluslu değil, babası belli olan fakat babasının kim olduğu bilinmeyen bir ülke ''

Sebastian '' Neden ''

Mirza '' Yıllarca bir çizgi film oynattılar. Hapishanelerinde yatarken bile onu izlerdik ''

'' Çünkü kahrolası yerde başka hiç bir şey oynamazdı ''

Sebastian '' Hangi çizgi filmmiş o? ''

Mirza '' Duffy Duck ve Bugs Bunny ibnesi. ''

Sebastian '' Tavşanın neresi ibne ''

Mirza '' Hapishanede Bugs diye ibne bir beyaz vardı ''

'' Duffy Duck Zencileri,Bugs Bunny ise beyaz insanları temsil eder. Çizgi Filmde bu yüzden hep kavga ediyorlardır. Hepimiz Duffy Duck'a uyuz olurduk bu yüzden. Bugs Bunny de severdik. Amerika ırkçılığa karşı sözde fakat insanlara ırkçılığı empoze etmeye çalışan çizgi filmler üretiyor ''

Sebastian '' Vay arkadaş ''

'' Bunu nereden duydun sen ''

Mirza '' Hiç kitap okumuyorsun Sebo ''

'' Boyna Müjde Ar’ın kafasını cama sıkıştırmaya çalışıyorsun ''

'' Biraz kitap oku ''

Sebastian '' Sen kitap okuyor musun ? ''

Mirza '' Hayır Sebo ''

'' Mirza kitap gibi adamdır ''

'' Sende olsan olsan bir dergi olabilirsin

Sebastian '' Kitaba çok var diyorsun yani ''

Mirza '' Kitaba çok yok ama sen bir Porno dergisin ''

Sebastian '' He kanka he ''

Mirza '' Amerikayı bana sor kanka ''

'' Her bir şeyini bilirim ''

Sebastian '' İyiki bir kaç sene yattın o hapishanede ''

Mirza '' Benim gibi Müslüman Türk ve Bir Beyaz o hapishanede çok yaşamazdı Sebo ''


O sırada Amerika...

DxN’in planı saat gibi işliyordu. Amerika Birleşik Devletleri’nin terör saldırılarından dolayı Güney Amerika’da neler olup bittiğinden haberi dahi yoktu.Güney Amerika’ya virüs çoktan gelmişti.Argo’nun komutasındaki Alfa Star B takımı virüsü önce Güney Amerika kıtasına yaymış, sonra ise sınırdaki askerler yok ederek zombilerin Amerika Birleşik Devletleri’ne girmesine olanak sağlamıştı.Kendilerine sağlık ekibi süsü vererek Amerika’nın varoşlarına domuz gribi virüsünden koruma adı altında zombi virüsünü masum halka enjekte etmişlerdi.Zombi virüsü Amerikada hızla yayılmaya başladığında Mirza ve Sebastian çoktan Türkiye’ye geri dönmüşlerdi.

Beyaz Saray...

Başkan’ın sekreteri: “Başkanım kırmızı hatta Sayın David Nicholas var.”

Obama telefonu kaldırdı ve “Efendim” dedi.

David Nicolas:”Senin canını neden bağışladım biliyor musun?”

Obama: “Bütün bunların altından senin çıkacağını tahmin etmeliydim.. “

David Nicholas: “Sevdiklerinle vedalaş Siyah Adam..Bir hafta içinde tanıdığın herkes ölecek. Onüçler
konseyine yanlış yapmanın bedelini sevdiklerinin kanıyla ödeyeceksin.”

David Nicolas Telefon kapanmıştı...

Obama sinirli bir şekilde kırmızı telefonu yerine koydu.Kırmızı telefon tekrar çalmaya başladı. Obama telefonu açar açmaz “ Daha ne istiyorsun orospu çocuğu” diye bağırdı.

Obama’nın karısı: “Hayatım benim. Kızlarımız çok hasta. Lütfen buraya gel. Üç gün önce okulda domuz gribine karşı aşılandıklarını söylüyorlar.”

9 Şubat 2014 Pazar

11. Özel Bölüm Ölümcül Dövüş

Zombilerin Dünyası 3. Yılına Özel, Ölüm Dövüşü Özel Bölüm


Yıl 1997

Beyefendi '' Hepinizi buraya neden getirdim bilmek istiyorsunuz ''

'' Özel eğitimlerden geçtiniz ''

'' İlk önce 64 kişiydiniz buraya geldiğinizde.. 32 kişi kaldınız.. Şimdi ise 16 kişisiniz.. ve üzgünüm ki sekiz kişi daha burayı terk edecek.. ''

'' Sizler Allah tarafından seçilmiş olanlarsınız. ''

'' Buradan tek bir şampiyon çıkacak ''

'' O şampiyon bizim de ülkeninde şampiyonu olacak ''

'' Bütün askerlerin başı olacaktır ''

'' Sorusu olan ''

Mirza '' Ben bütün askerlerin başı olmak istiyorsam ? ''

'' Sadece Sebastian'ın başı olmak istiyorsam ''

'' Baş derken diğer anlamda değil ''

Beyefendi gülümsedi.. '' O zaman dövüşmezsin Mirza ''

'' İlk dövüşte ölürsün ''

'' Yenilmez Mirza ''

Mirza '' Anlaştık o zaman ''

Beyefendi '' Seyfo ''

'' Torbayı getirin ''

Seyfo '' Emredersiniz Efendim ''

Beyefendi '' Asit ilk sıra senin seç bakalım ''

'' Torbanın içinden bir isim al ve yüksek ses ile oku ''

Asit hızlıca yerinden kalktı koşar adımlarla yürüdü ve torbaya elini soktu. Bir kağıdı eline aldı. Kağıdı açtı..

Asit '' Kocaeli  '' diye bağırdı..


Son 16

Asit vs Kocaeli

Şeytan vs Sansar

Ölüm Meleği vs Kabil

Ateş vs Habil

Mirza vs Ares

Barut vs Tuncay

Sebastian vs Kabus

Argo vs Medet



Barut Tuncay'a karşı..  Barut'un üstünlüğü ile geçen karşılaşmayı Barut kazandı.. Rakibi Mirza oldu..

Barut Tuncay'ı dövmeye devam ediyor. Tuncay'ın bütün vücuduna Barut'un sert yumrukları gelmeye devam ediyor.. Barut Tuncay'ı cezalandırıyor sanki. Tuncay tekrar yere düştü.. Barut geldi ve Tuncay'ın boynunu kırdı.. Kazanan Barut oluyor..


Şeytan Sansar'a karşı.. Şeytan ile Sansar başa baş bir mücadele ile son dakikalara girdiler.. Şeytan son dakikalarda yaptığı hamleler ile Sansar'ı öldürmeyi başardı..

Şeytan ve Sansar iyice yoruldular.. Fakat ikiside mücadeleyi bırakmıyor.. ilk hata yapan kaybedecek gibi görülüyor.. Sansar tekme attı. Fakat Şeytan Sansar'ın tekmesini yakalıyor. Şeytan Sansar'ın bacak arasına bir yumruk atarak Sansar'ı kısır ediyor.. Sansar yerde acı içinde kıvranırken Şeytan Sansar'ın acımadan boynunu kırıyor..

Asit, Kocaeli'ye karşı.. Asit'in büyük üstünlüğü ile geçen dövüşü Asit kazandı. Rakibi Şeytan oldu..

Kocaeli ve Asit birbirlerine sert ifadeler ile bakıyorlardı.. O kadar darbe almasına rağmen Kocaeli hala ayaktaydı.. Kocaeli pes etmek istemiyordu. Fakat artık çok yorulmuştu.. Asit Kocaeli'ye doğru koşarak geldi ve Kocaeli'nin göğsüne ayağının tabanı ile sert bir tekme vurdu. Kocaeli aldığı tekme ile sırt üstü yere düştü. Asit Kocaeli'nin kafasına vurmaya başladı.. Kocaeli son nefesini Asit'in ayaklarının altında verdi..  

Kabil, Ölüm Meleği'ne karşı .. Ölüm Meleği Kabil'i dövüş başlar başlamaz kombine yumruklarla birlikte yere düşürdü. Ne olduğunu bile anlamaya fırsatı olmayan Kabil'in boynunu hemen kırıverdi. 

Ateş. Habil'e karşı.. Ölüm Meleği Kabil'i öldürürken. Ateş ise Habil ile denk bir mücadele içerisine girdi. Fakat bu dövüşten Ateş galip çıkmayı bildi..

Argo, Medet'e karşı.. Argo Medet'i fena dövdü.. Rakibini küçümsedi.. Medet'in hiç bir şansı yoktu.. Fakat rakibine çok acı çektirdi.. Medet'in iki kolunu birden kırdıktan sonra öldürdü..


Ares, Mirza'ya Karşı..  Ares'in Mirza'ya karşı şansı olmadı. Müsabaka başlar başlamaz Mirza rakibini direk öldürdü..


Kabus, Sebastian'a karşı..  Sebastian Kabus'u oyalanmadan öldürmeyi başardı..


Üç gün sonra ..

Son Sekiz  : 8

Asit vs Şeytan

Ölüm Meleği vs Ateş 

Mirza vs Barut

Sebastian vs Argo



Asit Şeytan'a Karşı...

Asit ve Şeytan büyük bir rekabet halindeydiler.. Birbirlerinden asla hoşlanmazlardı..Asit ve Şeytan savaş alanının ortasına gelmişlerdi. Beyefendi ile Seyfo ve diğer askerler ikilinin kapışmasını bekliyorlardı.. 

Asit ve Şeytan Beyefendiye doğru dönüp selamlarını verdiler.. Beyefendi '' Başlayın '' dedi.. Şeytan ve Asit birbirlerine bakıyorlardı.. Bir ipteki iki cambaz misali. Doğru zamanı ve doğru hamleyi bekliyorlardı. Yavaşça birbirlerine yaklaşıyorlardı. ilk hamle önemliydi.. İkiside birbirlerinin başka rakipler ile yaptıkları karşılaşmaları izlemişti. O yüzden kafalarında bir dövüş planı uygulamışlardı.. Asit sonunda ilk hamleyi yaptı..  Koşarak Şeytan'ın üzerine geldi. Şeytan ise kendini geri çekti. Şeytan kendini geri çekince Asit durdu.. Bu sefer Şeytan bir hamle yaptı fakat bu seferde Asit geriye doğru çekildi. Birbirlerinin oyununu bozmayı iyi biliyorlardı.. Dakikalarca birbirlerini tarttılar. Fakat ikiside daha hamle yapmamıştı.

Asit Şeytan'a yaklaşarak sağ yumruğunu havaya kaldırdı.. Şeytan gardını almıştı. Fakat Asit yumruk yerine birden Şeytan'ın diz kapağının arka kısmına tekmeyi vurdu. Şeytan bir anda ayağını kırarak yere eğildi. Asit bir yumruk da suratına çıkartarak Şeytan'ı yere serdi. Asit Şeytan'ı yerden kaldırmadan saldırmaya devam etti. Şeytan'ın kafasına bütün gücü ile bir tekme attı. Şeytan yerde yuvarlandı. Asit Şeytan'ı yerden yere vuruyordu. Yerden kalkmasına fırsat tanımıyordu.. Şeytan bir türlü yerden kalkamıyordu.. Asit yerde yatan Şeytan'a bir tekme daha vurdu.. Şeytan'ın burnundan kan gelmeye başlamıştı. Asit Şeytan'nın artık işini bitirmişti.. Ayağının tabanı ile bütün kinini ve öfkesini kusarak Şeytan'ın kafasını ezmeye başladı.. Suratını tamamen dağıttı. Dişlerini döktü.. Burnunu dümdüz etti.

Kazanan Asit..

Mirza Barut'a karşı..

Mirza ve Barut karşı karşıya geldiler.. Mirza ağır adımlarla yürüyordu. Barut ise çoktan yerini almıştı.. Barut kemiklerini kütürdetiyordu.. Barut'un üzerinde asker kıyafeti varken. Mirza'da ise bir bol bir kot pantolon üzerinde sadece asker künyesi ve ayağında bot vardı.

Barut '' Hep bu anı bekledim ''

Mirza '' Seni beklettiğim için özür dilerim ''

'' Sigara yaksaydın daha hızlı gelirdim ''

Barut '' Hangimizin daha güçlü olduğunu sonunda göreceğiz ''

Mirza '' Kardeşin de aynılarını diyordu ''

'' Erkenden gitti rahmetli ''

Barut bu laftan sonra koşarak Mirza'nın üzerine doğru geldi. Mirza ise bir anda omuzun üstünde Barut'ta doğru yuvarlandı. Ve Barut'un ayaklarını yerden kesti. Barut yüz üstü yere çakıldı.. Ama hemen ayağa kalktı. Mirza zaten ayaktaydı.. Barut tekrardan Mirza'nın üzerine doğru koştu. Mirza ise yerinde sabit bekliyordu. Mirza'ya tam sarılıp yere düşüreceği anda Mirza'dan bir tekme Barut'un suratında patladı. Barut tekrardan yerdeydi. Barut yerdeki kumlara vurdu ve tekrardan ayağa kalktı. Barut tekrardan Mirza'nın üzerine doğru koştu. Mirza'da Barut'un üzerine doğru koşarken birden ayaklarına kaydı ve Barut'u tekrardan yere düşürdü. Barut ile Mirza 'nın dövüşmesi devam ediyordu.. Dövüş Mirza'nın büyük üstünlüğü ile devam ediyordu.

Seyfo '' Barut'ta hiç bir şey yok ''

Beyefendi '' Mirza çok sakin biri. ''

'' Barut'u çok sinirlendirdi ''

'' Dövüşmek aslında tamamen psikolojik bir şey. Tamam hız yumruk her şey çok önemli ama en önemlisi sakin olmayı başarabilmek. ''

'' Mirza çok sakin biri ''

'' O yüzden asla kaybetmez ''

'' ve dikkat ediyorsan Mirza savunma uyguluyor ''

'' daha saldırmadı ''

'' Barutu yormaya çalışıyor ''

Barut yerden kalkarken avucunun içine kum aldı ve ağır hareketlerle yerden kalktı.. Mirza ile göz göze geldiler.. Barut ağır adımlarla Mirza'nın üzerine doğru geliyordu..

Barut '' Keşke benim kardeşim sen olsaydın ''

Mirza '' Neden ''

Barut '' O zaman dünyaya kafa tutardık ''

Mirza '' Dünya ya kafa tutma gibi bir isteğim yok ki benim ''

'' Dünyaya kafa tutacaksam da , sana ihtiyacım yok ki benim ''

Barut Mirza'nın gözlerine doğru kumu fırlattı. Mirza bir an afallarken Barut Mirza'nın suratına tekmeyi vurarak yere düşürdü.. Mirza yerdeydi.. Mirza hiç bir şey göremiyor ve gözleri çok acıyordu.. Mirza yerden kalkmadan Barut koşarak geldi ve Mirza'nın kafasına bir tekme vurdu. Mirza yerde yuvarlandı. Mirzayı arkadan yakaladı.. koluyla boğazını sıkarken diğer eliyle de kafasına bastırıyordu.. Mirza'yı arkadan arkadan sarılmış ve boğuyordu sağ koluyla. Mirza'nın canı çok yanıyordu.. Boğuluyordu. İyi sıkıştırmıştı Mirza'yı.. Mirza yavaşça ayağa kalkmaya çalışıyordu.. Ama sonunda ayağa kalkmayı başardı. Barut ise hala onu boğuyordu. Barut'a dirsek vurmaya başladı. Barut'a vurduğu üçüncü dirsekten sonra Barut biraz da olsa ellerini gevşettiği anda Mirza kafasının arkası ile Barut'a kafayı attı. Barut'un o an burnu kırıldı. Aldığı kafanın etkisi ile Barut gerisin geriye gidiyorken Mirza Barut'un ayaklarına bir tekme attı ve Barut'u yere düşürdü..Barut'a doğru yürüdü.. Barutun gözlerine baş parmağı ile bastırmaya başladı. Barut acıdan bağırıyordu.. Barut'un gözlerine bastırmaya devam ediyordu Mirza.. Barut'un gözlerinden kan geliyordu.. Barut'u kör etmişti.. Barut gözlerinin içeriye doğru kayması ile ölümü kaçınılmaz oldu..


Ateş Ölüm Meleği'ne karşı..

İki kardeş birbirlerine doğru bakıyorlardı.. Ateş koşarak geldi ve Ölüm Meleği'ne bir sağ yumruk attı. Sonra bir sol yumruk. Sonra tekrar bir sağ yumruk. Ölüm Meleği yere düştü.. Ölüm Meleği ayağa kalktı. Ateş tekrardan saldırdı. Sol yumruk attı Ateş. Fakat Ölüm Meleği Sol yumruğunu kesti ve Ateş'e sol yumruğu ile karşılık vererek Ateş'i yere düşürdü. Ölüm Meleği Ateş'in yerden kalkmasını bekliyordu.. Ateş yerden kalktı ve tekrar saldırdı Ölüm Meleği'ne. Ölüm Meleği bu sefer öldürücü tekmesini Ateş'in suratında patlattı. Ateş tekrar yere düşmüştü. Ölüm Meleği yerde yatan kardeşinin üzerine gitmiyordu. Ateş tekrar ayağa kalktı ve Abisine doğru yaklaştı. Ölüm Meleği Ateş'i boğazından tuttuğu gibi havaya doğru kaldırdı ve sırt üstü yere çarptı. Ateş'in canı çok yanmıştı. Fakat Ateş vazgeçmeden tekrardan ayağa kalkmayı başardı. Ateş tekrardan saldırdı Ölüm Meleği'ne. Ölüm Meleği sakince Ateş'in bütün hamlelerini savuşturmayı başardı. Ateş'e bir kafa attı. Ateş tekrar yere yığıldı. Ölüm Meleği yerdeki kardeşine saldırmadan bekliyordu..

Ateş vazgeçmeden tekrar kalktı. Bir fırsatını bulup Ölüm Meleği'ne yumruk attı. Ölüm Meleği'nin ağzından kan geliyordu.. Ölüm Meleği sinirlendi ve Ateş'in üzerine doğru koşarak karnından yakaladı ve havaya kaldırıp yere bıraktı. Ateş yüz üstü yere düşmüştü. Ateş yavaşça toparlandı. Ölüm Meleği üzerine doğru koşarken Ateş bir tekme attı. Ölüm Meleği'nin kasıklarına gelen bu tekme Ölüm Meleği'ni yere düşürmüştü. Ateş Yere düşen Ölüm Meleği'ni tekmelemeye başladı. Karnını göğsünü kafasını. Neresine denk gelirse gelsin acımadan tekmeliyordu abisini. Sanki karşısındaki abisi değil kan davalı düşmanıydı. Ölüm Meleği yerde yatarken Ateş'in ayağından yakaladı ve yere düşürdü. Sonra ise üstüne geldi. Suratını yumruklamaya başladı kardeşinin. Ölüm Meleği yumruklarını defalarca Ateş'in suratında patlattı. Ateş'in suratı dağılmış ve yarı baygın çaresiz bir şekilde yerde yatıyordu.. Ölüm Meleği kardeşini boğmaya başladı.. Ateş'in direnecek gücü kalmamıştı.. Yavaşça gözlerini kapattı..



Argo Sebastian'a karşı..


Argo '' Hep bu anı bekledim kardeşim ''

Sebastian '' Bende ''

Argo ile Sebastian birbirlerine yumruk atmaya başladılar bile. Bir Sebastian vuruyor bir Argo vuruyordu. Birbirlerini dövüyorlardı. Sebastian sağlı sollu Argo'ya vurmaya başladı ve Argo yere düştü. Argo hemen ayağa kalktı ve koşarak Sebastian'a bir tekme attı. Suratına gelen tekme darbesi ile Sebastian yere düştü. Argo yere düşen Sebastian'ın kafasına vurmak isterken Sebastian aniden yerde yuvarlandı ve Argo'nun tekmesinden kurtuldu. Sebastian ayağa hemen kalktı. Argo koşarak üzerine geldi Sebastian'ın.. Sebastian geriye doğru çekildi ve sağ yumruğunu Argo'nun suratında patlattı. Sonra ise sol yumruğu geldi Sebastian'ın.. Arkasından Bacak arasına doğru bir tekme attı. Argo bacak arasını tutarken Sebastian kafa attı Argo'ya.. Argo'yu sakız gibi yere yapıştırdı.. Argo toparlanmaya çalışırken suratında patlayan tekme ile tekrar yere düştü. Yerde yuvarlandı Argo. Argo'nun kafasına bir tekme daha attı Sebastian.. Sebastian acımasızca Argo'ya eziyet çektiriyordu. Argo'yu yerde bıraktı ve ellerini havaya kaldırdı.. Sıra sende '' Ölüm Meleği '' diye bağırıyordu Sebastian.. Argo toparlanıyordu yavaştan.. Argo toparlandı ve Koşarak Sebastian'a saldırdı. Tekmeleri Sebastian'ın suratına doğru savuruyordu. Fakat Sebastian onları kollarını kullanarak savuşturuyordu. Argo bir yumruk attı. Sebastian Argo'nun yumruğunu yakaladı.. Bileğini birden kırıverdi Argo'nun.. Sonra ise diğer bileğini de kırıverdi.. Argo acı içinde yerde kıvranıyordu.. Sebastian geldi ve boynunu kırıverdi Argo'nun..


Üç gün sonra ..

Beyefendi '' Son dört .. ''

Mirza vs Sebastian

Ölüm Meleği vs Asit

'' Artık yumruk yumruğa marifetlerinizi sergilediniz. ''

'' Artık kılıç ve kalkan ile neler yapabileceğinizi görelim ''

'' Her savaşçı bir tane kılıç ve bir kalkan seçsin ''


Asit. Ölüm Meleği'ne karşı..

Asit ve Ölüm Meleği birer tane kılıç ve kalkan almışlardı.. Kılıç ve kalkanlar çok ağırdı.. Alışkın değillerdi. Kılıç savaşında güçten ziyade teknik önemliydi.. Asit veya Ölüm Meleği'nin hangisinin daha güçlü olursa olsun. Tekniği iyi olan kazanacaktı.. Birbirlerine selam verdiler.. Ölüm Meleği kardeşinden sonra şimdi de Askerini öldürmeyi deneyecekti..

Asit birden kılıcını kaldırdı ve Ölüm Meleği'ne vurdu. Ölüm Meleği kalkanı ile Asit'in saldırısını geçiştirdi. Kendisi bir hamle yaptı fakat Asit hamleyi savuşturdu.. Kalkan ve Kılıç ile dövüşmek zordu.. Bir daha birbirlerine saldırdılar. Asit kalkanını iyi kullanarak Ölüm Meleği'ne bir kılıç darbesi daha savurdu. Fakat Ölüm Meleği bu saldırıyı da geçiştirmeyi başardı. Sonrasında ise Kılıcını Asit'in ayaklarına doğru savurdu. Asit'i bacağından yaralamıştı. Ölüm Meleği etrafında dönerek Asit'in kolunu da kılıç ile kanattı. Asit birden kalkanı kılıç gibi savurdu ve Ölüm Meleği'nin kafasına doğru hamlesini yaptı kalkanla. Ölüm Meleği bu hamleyi beklemediği için geriye doğru adım atarken Asit kendi etrafında dönerek kılıcını savurdu bu seferde. Ölüm Meleği Asit'in kılıcından kaçamamış ve karnından yaralanmıştı.. Tekrar toparlandı Ölüm Meleği ve tekrar saldırıya geçti. Asit bu saldırı karşısında hiç bir şey yapamıyor sadece savunma yapıyordu. Ölüm Meleği bütün gücü ile kılıcı Asit'in üzerine doğru savuruyordu. Asit kalkanı ile savunma yapıyor ama birbiri ardına gelen kılıç darbeleri Asit'i çok zor durumda bırakıyordu. Ölüm Meleği Kalkana vura vura Asit'i yere düşürürken birden kılıcı yerdeki Asit'in göğsüne saplamıştı bile. Asit'in canı çok yanıyordu '' komutanım özür dilerim '' dedi.. '' Sizi onurlandıramadım '' dedikten sonra gözlerini kapattı ve ölmüştü.. Ölüm Meleği ise kana bulanmış kılıcı yere attı..

Mirza Sebastian'a Karşı..  

Mirza ve Sebastian savaş alanının ortasında birbirlerine bakıyorlardı.. Birbirlerine saldırmıyorlardı.. Bekliyorlardı.. Seyfo '' Size dövüşün '' dedik duymadınız mı ? diye bağırdı.. Mirza '' Dövüşmüyorum '' dedi.. Seyfo '' Neden '' diye bağırdı.. Mirza '' Sebastian'ın canını yakarak burada komutanlık kazanacağıma '' hiç bir şey olmamayı tercih ederim.. Seyfo '' Sen bilirsin '' diye bağırdı.. Seyfo '' Öldür onu Sebastian '' diye bağırdı.. Sebastian '' Saçmalama Seyfo. Mirza'yı öldüreceğime kendim öleyim daha iyi '' dedi alaycı bir ses tonuyla. Seyfo askerlere emretti '' Nişan alın '' .. Askerler birden Mirza ve Sebastian'a nişan aldılar.. Mirza '' Beyefendi ben bu dövüşten çekiliyorum '' dedi. Beyefendi '' Fakat birinizin üstün olduğunu kanıtlaması lazım Mirzacım '' diye cevap verdi. Sebastian '' Mirza ile dövüşerek üstünlük kanıtlayabileceğim bir durum yok '' Mirza '' Eski usul ile hallederim biz '' Beyefendi '' Nasıl '' Mirza '' Bekleyin ''

Mirza ve Sebastian kılıçlarını ve kalkanlarını yere attı. Taş Kağıt Makas oynadılar.. Mirza Taş yaptı. Sebastian ise Kağıt.. Mirza birden kendini yere attı ölmüş numarası yaptı.. Sonra ayağa kalktı.. Kazanan Sebastian dedi ve Sebastian'ın elini kaldırdı bir boksör gibi.. Alkışlayın diye bağırdı.. Kendide alkışlıyordu..

Seyfo '' Ama efendim ''

Beyefendi '' Bunları öldürsen de dövüşmeyecek bunlar ''

'' Bırak nasıl istiyorlarsa ''


Üç gün sonra ..

Sebastian Ölüm Meleği'ne Karşı..

Sebastian Ölüm Meleği ile karşı karşıya geldi.. Birbirlerine sert ifadeler ile bakıyorlardı.. Birden Sebastian saldırıya geçti. Kalkanı ile Ölüm Meleği'nin vücuduna sertce vurdu.. Ölüm Meleği sendeledi..Sebastian Ölüm Meleği'nin etrafında daireler çizerken kılıcı ile bir anda saldırmaya başladı. Ölüm Meleği Sebastian'ın hızlı ve agresif saldırısına karşılık vermekte zorlanıyordu.. Ölüm Meleği ani atağa kalktı. Fakat her vurduğu kılıç darbesi Sebastian'ın kalkanından öteye geçemiyordu. Sebastian birden durdu ve Ölüm Meleği kılıcını kaldırıp tekrar Sebastian'a doğru vurdu. Kalkana gelmişti. Sebastian ise hemen kılıcı ile Ölüm Meleği'ne doğru vurdu fakat buda Ölüm Meleği'nin kalkanına gelmişti. İkisi soluk soluğa kalmışlardı.. Aralarındaki rekabet devam ediyordu.. 

Sebastian kalkanı attı. Ölüm Meleği'de kalkanı attı. Kılıçlar ile birbirlerine saldırdılar. Sebastian saldırıyor Ölüm Meleği savunuyordu. Sonunda Ölüm Meleği hata yaptı. Elindeki kılıç düştü. Sebastian kılıç ile saldırmaya devam etti. Kaburgalarından bir darbe aldı Ölüm Meleği.. Kanamaya başladı karın boşluğu.. Sonra diğer kaburgalarından da bir darbe aldı.. Sonra ise göğsünden.. Sebastian peynir ekmek gibi doğruyordu Ölüm Meleği'ni.. Bir kaç aldatmaca hareket yaparak Ölüm Meleği'ni şaşırtan Sebastian birden Ölüm Meleği'nin boğazını kesiverdi. Ölüm Meleği yavaşça kendini yere doğru bırakırken her şey onun için bitmişti..


Ölüm Meleği '' Ben aslında Sebastian'a kaybetmedim.. Ben Kardeşim bana saldırdığında bu savaşı kaybetmiştim.. Sonra ise Asit bana saldırdı.. İkisini birden öldürmek zorunda kaldım.. Ne uğruna ne için ? Kimin için ? Bu savaş'ın sebebi neydi ? Eskiden savaşlar altın, toprak, nam için yapılıyordu. Şimdiki savaşlar ne için yapılıyor ? Sebastian kendi kanından olmayan Mirza ile dövüşmeyi ret ederken Ateş ve Asit ile neden dövüşmek zorunda kaldım.. Elime suratıma kan bulaştı.. Artık bu kan bana bulaşmayacağı için içimde büyük bir huzur var... ''

Ölüyorum..

Ölüyorum..

'' Duysana .. ''


Bir ay önce ..

Bir hafta önce ..

Doktor Bey '' Bu bir simülasyon. Bütün DxN kobaylarında bunu kullandık. ''

'' İleriyi görmek için uyguladığımız bir şey ''

'' Gelecek vadeden askerlerin bilgilerini bilgisayara yükledikten sonra bir dünya oluşturuyoruz ''

'' Her askerin DNA yapıları ile birlikte hareket ederek otuz yaşındaki Fiziksel, güç ve savaş kapasitesi, zekasını bilgisayar ortamında hesaplıyoruz. Otuz yaşındaki benliği ortaya çıkıyor. ''

'' Bir başka değişle bu koltuklara oturdukları ve bu dünyaya bağlandıkları zaman Kendilerini otuz yaşındaymış gibi kontrol edecekler ''

'' Aldıkları darbeler sonucu beyinlerine bir sinyal gidiyor. Oda aldıkları darbenin şiddetine göre o bölgede acı veriyor. Bir yorgunluk hesabı da olduğu üzere.. Simülasyonda bayıldıkları yada öldükleri zaman otomatik olarak sanal dünyadan  bağlantı kopuyor ''

'' Asıl önemli olan bir şey ise birey kendini o yaşta sanması .. ''

'' O yaştaki düşünceleri olması ''

'' Ayrıca anıları olacak geçmişle alakalı '' 

'' Kendi özgür iradeleri ile dövüşecekler ''

'' Hiç bir riski yok ''

'' Atari salonu gibi ''

Beyefendi '' Benide simülasyona sokabilir misin ? ''

'' Ayrıca kendilerinden gizlemek istiyorum bu durumu ''

'' Sonra gerçeği açıklarım ''

Doktor Bey '' Açıklamanıza gerek yok hipnoz ile unuttururuz ''

Beyefendi '' Bunu sevdim. 50 adamımla beraber bende bu dövüşlerde olacağım ''

Doktor Bey '' Siz bu deneye girecek askerleri belirleyin yeter ''

2 Şubat 2014 Pazar

63. Bölüm Görev Tamam

Ankara Kızılay Meydanı Ana baba günü gibiydi o an.. Zombiler her yeri sarmıştı.. Barış Gücü 13. Helikopter emir üzerine kızılay meydanına doğru harekete geçtiler. .. Askerler hızlı bir şekilde hazırdılar. Okula yada işe geç kalmış insan gibi hızlıca. Helikoptere tek sıra halinde binerek Kızılay meydanına doğru yola çıkmışlardı. Kızılay meydanına geldiklerini helikopter pilotu Teğmen'e '' Kızılay Meydanı '' dedi.. Askerler aşağıda kendilerini bekleyen tehlikenin farkında olmasalar da genede hazır hissediyorlardı kendilerini. Bazılarının ilk göreviydi. Heyecandan ayakları yere vuruyordu.Barış gücüne seçildikten bu yana bu anı bekliyorlardı. Teğmen birden hazırlanın talimatını verdi. Otomatik tüfeklerini kontrol etti hepsi. Görevinizi tekrar ediyorum  Teğmen '' Hareket eden her şeyi öldürün ''  Tilki kod adlı asker Selim ile Paşa kod adlı Ahmet İyi eğitimli askerlerdi.. Tilki Selim biraz daha dış dünya ile barışıkken, Paşa Ahmet ise Sessiz sakin kendi halinde biriydi.Artık zaman gelmişti. Teğmen'in emri ile helikopterlerden sarkıtılan iplerle polislerin olduğu yere inmeye başlamışlardı..

Teğmen televizyondaki görüntüleri izlemişti. Bu bir kıyametti. Teğmen bunun farkındaydı. Her şeyin farkındaydı. Fakat görev kutsaldı.. Ülkenin menfaati için askerlerinin canını ve kendi canını feda etmeye hazırdı..

Teker teker polislerin güvenlik çemberine aldığı yere indiler. Hızlı hareketlerle konumlarını alarak teğmenlerinden haber bekliyorlardı.. Etrafta kötü bir koku ve ceset kan insan organlarından başka hiç bir şey yoktu.. Bazı askerlerin elleri titriyordu korkudan.. 

Zombiler çok kalabalıklardı..

O an haber spikeri '' Evet sayın seyirciler. Şu an Ankara Kızılay Meydanındayız '' Burada tam bir vahşet yaşanıyor '' Etraf ceset kaynıyor '' Şu anda görüyorum. Barış Gücü askerleri polislerimize destek olmak için havadan çıkarma yapıyorlar.. ''

Polis arabaları çapraz bir şekilde park etmişti. Yüzlerce Polis memuru vardı.. Zombiler için tam bir festivaldi o akşam..

Zombiler Barikata doğru yürümeye başladılar..  Teğmen '' Ateş '' emrini verdi.. Barış Gücü askerleri bir anda ateş etmeye başladılar.. 

Fakat barikat tam bir saçmalıktı. Çünkü dört tarafından da gelebilecek tehlikelere açıktı.. Zombilerin bir taraftan geleceğini düşünen polisler güvenlik çemberini tam ortaya kurmuşlardı.. Fakat tahmin ettikleri gibi olmadı. Hem önlerinden hemde arkalarından zombiler yürümeye başlamıştı bile..Zombilerin ortasında kalmıştı yüzlerce polis ve askerler..

Zombiler üzerlerine doğru geliyorlardı.. Zombiler konusunda eğitimsiz polis memurları ve askerler zombileri kafalarından vurmak yerine vücutlarına ateş ediyorlardı.. Buda zombileri sadece yavaşlatıyordu..

Asker '' Teğmen'im bunlar ölmüyor '' diye bağırdı panik içinde ..

Teğmen '' Ateş etmeye devam ''

Asker'in bu lafları son lafı olmuştu. Yaklaşan bir zombi önce elini ısırdı askerin sonra ise arkasından gelen zombi ise Askeri yere yatırmayı başarmıştı. Zombiler ısırıp tekrar ayağa kalkıyorlardı.. Sanki sadece saldırma iç güdüsü ile oradaydılar.. Et yemek istemiyordu zombiler.. İnsanları zombileştirmek istiyorlardı sanki.  İki taraftanda binlerce zombi akın akın gelmeye devam ediyorlardı..

Teğmen '' Haberci '' diye bağırdı o savaşın ortasında.. 

Haberci sırtındaki telefon ile geldi.. Sırtını döndü..

Teğmen Habercinin sırtındaki telefonu aldı ve konuşmaya başladı.. Barış Gücü '' Burası Akrep Yuvası '' Kızılay Meydanındayız. Bu barikatı kim kurduysa iki taraftan da et yiyen lanet insanlar geliyor. Acil hava desteği istiyorum. Acil.

Barış Gücü '' Teğmen oradan en kısa sürede ayrılın ''

'' Güvenli bir yere geçtiğinizde bize tekrar ulaşın ''

'' Sizi oradan aldıracağız ''

'' Şu an hava desteği mümkün değil ''

'' Zombiler her yerdeler ''

Teğmen '' Ne dediğimi anlamıyorsun galiba ''

'' Buradan çıkmak istediğimi söylemedim ''

'' Acil hava desteği istiyorum dedim ''

Barış Gücü '' Bu bir emirdir.. Tekrar Ediyorum.. Bu bir emirdir ''

'' Oradan Askerlerinizle birlikte ayrılın ''

'' Kontrolü kaybettik ''

'' Bu bir emirdir Teğmen.. Tekrar ediyorum.. Bu bir emirdir ''

Teğmen '' Buradakiler bizim insanlarımız ''

Barış Gücü '' Bu bir emirdir Teğmen.. Tekrar ediyorum.. Bu bir emirdir ''

Teğmen Telefonu kapattı.. Kulağına takılı telsizine bastı '' Geri çekiliyoruz '' O sırada gelen bir zombi haberciye saldırdı. Haberciyi ısırıyordu. Teğmen zombiye müdahale etti. Habercinin üzerinden aldı ve boynunu kırıverdi zombinin. Haberci boğazından akan kanlar ile birlikte yere düştü.. '' Kulaklığına takılı telsizine tekrar bastı. '' Birisi habercinin sırtındaki telefonu alsın '' diye emretti. Habercinin nefesini kontrol etti. Haberci ölmüştü. Habercinin taşıdığı telefonu onbaşı aldı ve sırtına yükledi. Zombi ısırığı ile ölen Haberci zombiye dönüştü ve teğmeni bacağından ısırdı.. Teğmen acı içinde bağırırken kafasına bir kurşun sıktı Ahmet habercinin..

Teğmen '' Çekiliyoruz ''

Teğmen ve askerleri sağ taraftaki yola doğru girmeye başladılar.. Bunu gören zombilerde Barış gücü askerlerinin peşinden geliyorlardı.. Üç tane asker ısırılmıştı.. Yaralıydılar.. Teğmen de ayağından ısırılmıştı. Ağır yürüyorlardı.. Zombileri yavaşlatmak istiyordu Teğmen.. Emrini verdi '' Ahmet ve Selim '' Zombileri yavaşlatın '' Ahmet '' Emredersiniz komutanım dedi. Barış gücü askerleri geri geri çekilirken Ahmet ve Selim ise en önde duruyor ve peşlerinden gelen zombilere ateş ediyorlardı..

O sırada barikat tamamen yıkıldı.. Silah sesleri birden sustu.. Silah seslerinin yerini insanların canlı canlı yerken çıkardığı bağırmalar almıştı.. Hava tamamen karanlıktı.. Ahmet ve Selim rast gele ateş etmekten başka seçenekleri yoktu.. Zombiler çok kalabalıktılar.. Geri geri adım atıyorlar ve bir yandan da zombilere ateş etmeyi sürdürüyorlardı.. Zombiler ile aralarındaki mesafe çok fazla yoktu.. Ahmet göğsünde takılı olan el bombalarından bir tanesini çıkardı.. Bütün gücü ile bağırdı '' El bombası '' Pimini çektiği gibi zombilerin arasına yuvarladı. Ve apartman boşluğuna saklandı.. Selim'de Ahmet'in yanına saklandı.. O sırada bomba patladı.. Önden gelen zombiler parçalanmıştı. Ahmet ve Selim saklandıkları yerden çıkarak diğer askerlere doğru koşmaya başladılar..

Fakat önlerinden de bir zombi grubu geliyordu..

Asker '' Teğmen her yerdeler.. ''

Teğmen '' Ateş ''

Zombilere ateş etmeye başladı tekrardan Barış Gücü askerleri başka bir seçenekleri de yoktu.. Son kurşunlarına kadar ateş ediyorlardı.. Bir askerin mermisi bitti. Şarjör değiştirirken bir anda üç zombi saldırdı.. Zombiler ısırmaya çoktan başlamışlardı bile.. Bu cehennemden çıkış yoktu.

Zombiler askerleri fena kıstırmıştı.. Diğer taraftaki zombilerde toparlanıp tekrar yürümeye başlamışlardı askerlerin üzerine.. Bu sefer daha kalabalıktılar.. Teğmen ve askerleri ateş ederek zombileri yaramıyorlardı.. Teğmen '' göğüs göğse savaş '' diye bağırdı.. Askerler ateş etmeyi kestiler ve silahları ile gelen zombilere vurmaya başladılar.. Bu daha riskli olsada kaçmalarına olanak sağlayacaktı.

Büyük bir mücadele ile oradan kaçmayı başarabilmişlerdi.. Kendilerini bir apartman dairesinde saklanırken bulmuşlardı.. Elinde ağır makineli silahlar olmasına rağmen askerler bile zombiler ile baş edemiyordu..

Teğmen çok kan kaybetmişti. Zombiler ile mücadeleye girdiği esnada kolundan ve sırtından da ısırılmıştı. Teğmen oturuyordu. Sırtını duvara yaslamıştı. Sargı bezi ile yaralarını sarıyordu revirci. Telsiz telefonu alan asker '' Komutanım '' Karargahtan arıyorlar '' dedi. Teğmen yorgun ve yaralı bir şekilde '' ver '' dedi..
Yaralı askerler oturuyorlar ısırılmamış askerlerde olası bir zombi saldırısına karşı siper almış bekliyorlardı..

Barış Gücü '' Teğmen Kaç askeriniz kaldı ''

Teğmen '' On beş asker var yok ''

'' Dört tanede yaralı var ''

Barış Gücü '' Bilkent üniversitesine doğru hareket etmenizi istiyoruz ''

'' GPRS den baktık. İki sokak ötenizde askeri üç araç var ''

'' Onları alın ve ilerleyin ''

'' Bilkent üniversitesinde de aynı durum söz konusu ''

'' Fakat bu sefer isyanı bastırmak ile görevli değilsiniz ''

'' Orada bulunan dört profesörü ve asistanlarını kurtarmak ile görevlisiniz ''

'' Bütün bilgileri ve profesörlerin bulunduğu yeri bilgisayara gönderiyoruz ''

'' Dört profesörün hayatı hepimizden daha önemli ''

'' Ülkenin geleceği için önemli ''

'' Onları ne olursa olsun oradan çıkartın ''

'' Allah hepimizin yardımcısı olsun ''

Teğmen '' Amin. ''

Telefonu kapattıktan sonra .. Askerlerine baktı.. Isırılan askerler acı içerisinde kıvranıyordu.. Bir kaç tanesinin durumu ağırdı.. Revirci durumu en ağır olanın yanındaydı. Revirci son müdahalesini yapmış fakat askeri kurtaramamıştı. Ölürken ağrısını dindirmişti askerin..  Revirci öldü diyebildi sadece.. Revirci '' öldü '' dediğinden hemen sonra asker canlandı ve revirciyi ayağından ısırmaya başladı.. Diğer askerler Revirciyi kurtarmaya çalışırken bir kurşun sesi geldi. Zombiye dönüşmüş askerin kafası bir anda dağılmıştı. Ateş eden Teğmen'den başkası değildi. Teğmen zombiye dönüşmüş olan askeri tek kurşunla beynini dağıtmıştı.. Isırılan askerlere baktı.. Silahını onlara doğrulttu ve tek tek hepsinin kafalarına ateş ederek öldürdü.. Kolundaki ısırıktan akan kanlar silahına bulaşmıştı teğmenin.. Diğer askerler silah sesine geldiler.. Etrafta kan ve beyin parçalarından başka ölmüş askerlerin cesetleri vardı. Teğmen sigarasını yakmış başı öne doğru eğilmiş sigarasını içiyordu.. Askerlerden bir tanesi Teğmen'i ayağa kaldırmak istedi. Fakat Teğmen silahını ona doğrulttu.

Teğmen '' Bilgisayar'ı ve telefonu alın ve gidin ''

'' Bilkent te doğru gideceksiniz. ''

'' Orada kurtarılmayı bekleyen dört tane orospu çocuğu profesör var ''

'' İki sokak ötede askeri araçlar varmış ''

'' Hala oradalar ise onlarla yolunuza devam edin ''

Ahmet '' Komutanım siz olmadan gitmiyoruz ''

Teğmen '' Ahmet bensiz gideceksiniz. O orospu çocuğu zombilerden tekine dönüşmek istemiyorum ''

'' Siz gittikten sonrada kafama sıkacağım ''

Selim '' Hayır komutanım. Sizde bizimle geliyorsunuz ''

Teğmen '' Emir emirdir. Hadi aslanlarım. Şurada dokuz kişi kaldınız. Emri yerine getirin ''

'' Emrime kimse karşı gelmesin ''

Çavuş '' Komutanım. Sadece bir kaç ısırık. Bu sizi öldürmez ''

Teğmen '' Ama dönüştürür ''

Kafasına hızlıca silahı dayadığı gibi beynini oracıkta dağıttı teğmen. Askerler bir anda dona kaldılar.. Hepsi şaşkınlık içerisindeydi. Ahmet '' Teğmeni duydunuz '' dedi ve bilgisayarı aldı. Telefonu ise Selim almıştı. İki sokak ötedeki askeri araçlara doğru yola koyulmuşlardı bile..  Başlarında komutan olmadan harekete geçti askerler.. Dokuz kişi kalmışlardı.. Hızlı bir şekilde askeri araçları buldular. Etrafta zombi yoktu.. Kulaklarına silah sesleri ve patlama sesleri gelmeye devam ediyordu.. Çok uzaktan gelmese de bu sesler genede içlerine korku salıyordu.. İki askeri Arabaya bindikleri gibi bilkent te doğru yola koyulmuşlardı. Hepsinin gözlerinde korku hakimdi.. Hiç biri bu olaylar hakkında yorum bile yapmıyorlardı. İlerlediler.. Arabalar birbirlerini takip ediyordu..

Arabayı kullanan asker '' Geliyoruz '' Hazırlanın '' dedi. Birden Bilkent tabelalarından sağ tarafa dönerek köprünün üzerine çıktılar. Bilkentin yolunu tuttular. Ormanlık olmayan ama ağaçlarla çevrili yoldan ilerlediler. Etraf çok sessizdi. Bilkentin ışıkları gözüküyordu.. Etraftaki tek tük evler sanki terk edilmiş gibiydi. Korkutucu bir yoldu bu yol. Askerler araçların içinde birbirlerine bakıyorlardı.. Kimseden tek bir kelime bile çıkmıyordu. Çavuş dahi susmuştu. Ahmet silahına bakıyordu. Silahını bir köpek yavrusu gibi okşuyordu. Bilkent güvenlik kontrol noktasına gelmişlerdi. Güvenlik kulübesinin camlarında kan lekeleri vardı.. Hiç durmadı araçlar ilerlemeye devam ettiler.. Komutanları gözlerinin önünde intihar etmiş dokuz tane asker. Görevlerini bitirmeye çalışıyorlardı. Sıkı eğitimlerden geçerken bir an önce eğitimin bitmesini bekleyen askerler için bu sınav kadar daha çabuk bitmesini isteyecekleri hiç bir şey yoktu. Eğitimler güzelmiş ama gerçek hayat gerçekten de zormuş hepsi bunu anlamaya başlamışlardı. Keşke eğitimlerde biraz daha fazla istekli olsalardı. Belki bu kadar hazırlıksız olmayacaklardı. Ama artık olan olmuştu.. Kan ellerine bulaşmış ve geri dönüşü yoktu.

Yolların kenarlarında zombileri görüyorlardı.. Bazı zombiler insanların başlarına oturmuş hala etlerini kemiriyorlardı. Ne tuhaftı. Isırılmış ölmüş ve dönüşmüş canlıya zombi derken , ölmüş ve hareketsiz olana ise hala insan diyebiliyorduk.. Zombi ölünce dahi insan olarak ölüyordu..

Barış gücü ilerledikçe zombilerin sayısı artıyordu.. Yolda iki araç kaza yapmıştı. Arabaların ilerlemeleri söz konusu değildi. Çavuş '' Bir bu eksikti '' diyebildi. Herkesin kafasında o an tek bir soru belirdi. '' Acaba görevden vazgeçip kaçmayı deneseler, kendi canlarını kurtarsalar ne olurdu. Fakat kurtarılmayı bekleyen bir kaç insan vardı. Belkide Türkiye'nin tek umudu bu insanlar dı '' karmaşık duygular içinde arabadan indi Ahmet diğer askerlerde Ahmet'in peşinden indiler. Fen edebiyat fakültesinin arkasına saklandılar hızlı hareket ederek. Tek sıra halinde ilerliyorlardı. Bir asker ile diğerinin arasında üç metre mesafe vardı. Çavuş elindeki cep bilgisayarından bakarak kurtulmayı bekleyen bilim adamlarına doğru yönlendiriyordu ekibini. Bilkenttin her yerine gece ve zombiler hükmediyordu.. İnsan çığlıkları geliyordu kulaklarına.. Fakat Çavuş her defasında '' Buraya neden geldiğimizi unutmayalım '' diye telkinde bulunuyordu. İki fakültenin arasından geçtiler.. En önden çavuş yürüyordu..

Çavuş bu taraftan derken birden çam kırıldı ve üzerine bir zombi düştü.  Zombi bir anda çavuş'un kolundan ısırıverdi. Çavuş acı içinde bağırırken Ahmet Zombiyi Çavuş'un üzerinden aldı. Bir kurşun sıkarak yerdeki zombinin beynini dağıtıverdi. Selim silahını çavuş'a doğrulttu. Çavuş yerde yatıyor ve kolunu tutuyordu..Korku dolu gözlerle Selim'e doğru bakıyordu.. '' Üzgünüm Çavuş '' dedi. Tek kurşun ile kafasından vurdu Selim Çavuş'u.. Ahmet Çavuş'un hemen yanındaki takip cihazını yerden aldı.. Arkadaşlarına doğru baktı ve '' Kaldık sekiz '' Hadi bu taraftan dedi. Diğer askerlerde onu takip etmeye başladılar.. İlerlediler.. Büyük bir binanın içini gösteriyordu cihaz. Fakat etrafı zombiler ile çevriliydi. Dört beş kat yerin üstünde bir kaç katta yerin altında toplanda dokuz katlı bir yerdi burası. Bina göz kamaştırıyordu. Çok büyüktü. Ahmet '' Cihaz bu binayı gösteriyor ''  dedi. Bilgisayardan hemen binanın özelliklerine bakmaya başladı Selim. Zombiler binaya odaklanmışlardı..

Selim '' Burası Bilkent'in en büyük binası. Bilim Teknoloji ve Tıp alanında araştırmaların yapıldığı bir yer. Ayrıca en parlak 250 öğrenci de burada kalıyor. Her ülkeden öğrenci var. Tam bir inekler fakültesi. ''

Ahmet '' Bırak şimdide inekler fakültesini nasıl içeriye girebileceğimizi düşünelim ''

Selim '' Zombiler her tarafta ''

'' Hava desteği ile girebiliriz ''

Ahmet '' Buna gerek yok ''

'' Ben zombilerin dikkatini çekeceğim ''

'' Siz ise içeri gireceksiniz ''

'' Sonra da ben size katılırım ''

Selim '' Eminmisin ''

Ahmet '' Eminim ''

'' İnsan gibi koşmuyorlar sonuçta ''

Selim '' Tamam iyi şanslar ''

Ahmet '' Görüşemezsek te hakkınızı helal edin dostlar ''

Askerler '' Helal olsun Ahmet ''

Ahmet '' Benden yanada helal olsun ''

Ahmet bir tarafta pusuya yatmıştı.. Diğer tarafta ise yedi asker Ahmet'in zombilerin dikkatini çekerek zombilerin kapı ve camlardan uzaklaşmasını bekliyorlardı. Ahmet saklandığı yerden silahlarını kontrol etti. Otomatik tüfeğini sırtına asmıştı. Elindeki iki tabancayla zombilerin üzerine doğru koşmaya başladı. Silahlarını bir bir ateşledi. Zombiler yavaşça arkalarını döndüler. Sekiz dokuz tane zombi ise hemen arkasını dönerek Ahmet'e doğru koşmaya başladı.. Ahmet '' Buda ne '' diyerek hızlı bir şekilde üzerine gelen zombilere elindeki silah ile ateş etmeye başladı. Bir tanesini indirdi yere. Karanlıkta ateş edip hareketli hedefi kafasından vurmak zordu. Zombiler ile arasında on beş metre kalmıştı Ahmet'in. Geri geri adımlar atıyor ve bir yandan da zombilere ateş ediyordu. Sonunda kurşunları bitti. O an kararını vermek zorundaydı. Silahlarını ellinden bırakmadan koşmaya başladı.. Zombiler ise peşinden koşuyorlardı.. Diğerleri ise yürüyerek takip ediyorlardı Ahmeti. Ahmet bütün gücü ile kaçıyordu.. Zombileri ensesinde hissediyordu. Ahmet bir silahını beline koydu. Diğer silahı hala elindeydi. Şarjörü çıkarttı. Tekrardan dolu bir şarjör koydu.. Silahı ateşlemeye hazırdı. Fakat bir türlü cesaretini toplayamıyordu. Sonunda arkasını döndü ve yere eğildi. Üzerine doğru koşan zombilere ateş etmeye başladı.. En önden gelen zombinin kafasına isabet eden kurşun ile bir anda yere yığıldı. Beyni bütün asfalta yayılmıştı. Arkadan gelen zombiyi de yere indirmeyi başarmıştı. Üzerine doğru koşan zombileri etkisiz hale getirmişti. Fakat kalbi çok hızlı atıyordu. Çok heyecanlanmıştı. Fakat tehlike asla bitmemişti. Koşan zombilerin arkasından yüzlerce zombi geliyordu. Hızlı adımlarla. Arka taraftanda zombilerin geldiğini gördü. Hızlı düşünüp hareket etmeliydi. Birden ormanlık alana attı kendisini. Ağaçlık ve ormanlık alanda kendi izini kaybettirebilirdi. Ekip arkadaşlarını da bulabileceğini düşündü. Koşmaya başladı.. O kadar soğuk olmasına rağmen çok terlemişti. Suratından akan terler gözlerini yakıyordu..  Vaz geçmeden koşmaya devam etti. Ağaçların arkasına saklanıyor zombiler takip edip etmediğini anlamak için arkasına bakıyordu. Karanlıktan bir şey göremiyordu. Birden bir ağlama sesi duydu.. Bütün dikkatini o ağlama sesine yöneltmişti. Bir kaç yüz metre uzaktan geliyordu bu ağlama sesi. Ahmet yavaşça o sese doğru yürümeye başladı. Ne olduğunu bilmiyordu.. Gecenin karanlığı hükmediyordu her yere. Önünü de fazla göremediğinden yavaş ve dikkatli bir şekilde adımlarını atıyordu.. Yürümeye devam ettikçe ses daha fazla geliyordu.. Yürüdü Ahmet. Ne olursa olsun diyerek. Korkunun ecele faydası yoktu. İlerledi.. İlerledikçe heyecanı arttı. Karşısına ne çıkacağını bilmiyordu.. Yüzünü kapatmış yirmili yaşlarda bir kızdı bu. Ağlıyordu.. Omuzuna dokundu hafifçe Ahmet. '' Korkma '' dedi. Kız Ahmet'in dokunması ile birlikte yerinden fırladı ve bağırarak kaçmaya başladı.. Ahmet ise peşinden koşuyordu.. Kız Ahmet'i zombi sanmıştı. Var gücü ile koşuyordu. Her korku filminde, korku kitabında kurban koşarken düşer herkes bunu bilirdi. Fakat bu sefer öyle olmadı. Kız hiç bir şekilde düşmedi. Zaten üç dönümlük ormandan birden yola çıkmıştı kız. Zombilerde tam bu sırada kızı yakaladılar.. Kızı parçalamaya çoktan başlamışlardı.. Ahmet ormandan dışarıya çıktığında kızı zombiler büyük bir iştah ile yemeğe başlamışlardı bile. Ahmet bir anda bilkent te neden olduğunu hatırladı.. Kıza acıyan gözler ile bakmayı bıraktı.. Zaten tam karşısında da büyük bina duruyordu.. Arka kapıdan girdi binaya. Binanın içi zifiri karanlıktı.. Telsizi ile seslendi. Fakat hiç kimse cevap vermiyordu. Belki çok kısık sesle söylemişti. Bir kere daha seslendi gene kimse cevap vermiyordu.. Cebindeki küçük el fenerini çıkardı. Silahını kontrol etti. Diğer silahına da mermileri doldurdu. İki Tabancası birde tam otomatik makinalı tüfeği vardı Ahmet'in. Sağ elinde tabancası ve sol elindeki feneri ile yavaş yavaş adımlarla ilerledi koca koridorda. Nereye gideceğini bilmiyordu.. Duvarlarda kan izleri vardı.. Etraf çok sakin ve sessizdi. Yürümeye devam etti. Aslında içinde sadece şu his vardı.. '' Boşver ve çık buradan '' .. İçindeki sesi bastıramıyordu. Korkuyordu. Tek başına kalmıştı. Kapılar vardı sağlı sollu. Kapıların üzerinde yazılara baktı. Laboratuvar -1 -2 - 3 diye devam ediyordu yazılar.Elini kapının koluna attı. Yavaşça açtı kapıyı.. laboratuvar bomboştu. İkinci laboratuvar baktı oda bomboştu. Üçüncüsüne geldi. Üçüncüsünün de kapısını açtı orada da hiç bir şey yoktu. Derin bir oh çekti Ahmet ilerlemeye devam etti. Ahmet koridorun sonuna kadar yürüdü. Koridor sağ ve sola doğru devam ediyordu. Bir bu eksikti dedi Ahmet.. Ne tarafa gideceğini bilmiyordu.. Bir tarafta kan izi gördü. Kan izine doğru gitmeye karar verdi. Hisleri ona bu yolu gösteriyordu çünkü. İlerledi.. Ofisler vardı burada da. Bir ofisin kapısını açtı.. Telefon vardı. Belki telefon ile ulaşabilirdi.. Odadan içeriye girdi. Odadan içeriye girer girmez bir zombi sırtına atladı Ahmet'in. Ahmet ne olduğunu bile anlamamıştı. Ahmet sırtındaki zombinin kafasını yakalamıştı elleri ile. Isırmasını engelliyordu böylelikle. Ahmet duvara doğru sertçe koştu ve sırtındaki zombiyi duvara yapıştırdı. Zombi Ahmet'i bırakmıştı. Yere düşen zombinin kafasını tekmelemeye başladı Ahmet. Bütün gücü ile ayağının tabanı ile zombinin suratı dağılana kadar tekmeledi.. Zombi artık ölmüştü fakat Ahmet tekmelemeye devam ediyordu.. Zombinin beyni çıkmıştı kafa tasından.. Ahmet sonunda sakinleşmeyi başardı.. Telefona doğru gitti. Masanın hemen kenarında isim listesi ve dahiliye yazıyordu. Oradan aradığı profesörlerin dahiliye numaralarını buldu ve tek tek aramaya başladı. Hiç kimse cevap vermiyordu. Ahmet'in kafasından belkide gittiler buradan beni burada bıraktı arkadaşlarım diye geçiyordu. Son numaraya gelmişti sıra onuda aradı.. Telefon açıldı. Fakat ses gelmiyordu.. Ahmet '' Alo '' Sesimi Duyan Varmı ? ''  Ben Barış Gücü Askeri Ahmet '' Alo dedi. Fakat karşıdan hiç ses gelmiyordu. Sonunda titreyen sesi ile bir kız '' Alo '' dedi.

Ahmet Burhan '' Orada kaç kişisiniz ''

'' Sizi kurtarmaya geldim ''

'' Profesör Nahit , Profesör Sibel , Profesör Ayça , Profesör İsmail oradalar mı ? ''

Sekreter '' Evet hepimiz buradayız. Tıb laboratuvar da. ''

Ahmet '' Nerede bu laboratuvar ''

Sekreter '' Siz neredesiniz ? ''

'' Giriş katında bir ofisteyim ''

'' Masanın üzerinde bir isim var mı ? ''

Ahmet '' Bir saniye ''

'' Masada bir isim yok ''

'' Fakat bir resim çerçevesi var ''

'' Bir aile.. Bir ufak erkek çocuğu , Bir kadın ve adam.. Sanırım Evli bir çift ''

'' Alo duyuyor musun beni ? ''

Sekreter '' Evet.. Masanın ikinci çekmecesinde bir kroki göreceksin ''

'' Onu al ve onu takip et ''

'' İşaretli yerdesin şu anda ''

'' Oradan gelebilirsin ''

'' Birinci çekmecede bir telsiz olacak ''

'' Oradan da bizle konuşabilirsin ''

'' Dikkat et her tarafta zombiler var ''

Ahmet '' Tamam ''

'' Bir şey olursa seslenirim ''

'' Yerinizden ayrılmayın ''

Ahmet haritaya dikkatlice baktı.. Kafasından bir plan yaptı.. Haritayı katladı ve cebine koydu.. Silahlarını kontrol etti. Odadan çıktı. Hızlı adımlarla yürümeye başladı.. Profesörlerin bulunduğu yer bodrum katındaydı. Merdivenlere ulaşmıştı.. Merdivenlerden emin ve dikkatli bir şekilde inmeye başladı. Sırtını duvara yaslamış vaziyette iniyordu. Daha beş kat merdiven inecekti. Merdivenleri inmek kolaydı.. İniyordu.. Son bir kat kalmıştı.. Yerde asker kamuflajı ile yatan birini gördü. Hemen ona doğru koştu. Yüzü koyun yatıyordu. Sırtını çevirdi. Suratı tamamen dağılmış tanınmayacak halde olan bu asker Ahmet'in silah arkadaşı Sezgin'den başkası değildi. Isırılmıştı.. Zombiye dönüşmemek için muhtemelen kendi kafasına sıkmıştı.. Ahmet ceplerinden bir kaç şarjör mermi aldı Sezgin'in.. Sezgini oırada bıraktı. İleride bir kaç tane zombi bir kapıyı tırmalıyorlardı.. Acaba arkadaşları orada mahsur kalmış olabilir miydi.. Zombilere doğru ilerledi. Zombilere doğru ışığı tutuyordu.. Işığı zombilerin gözlerine doğru tutuyordu.. Zombiler bir anda Ahmet'e doğru döndüler.. Ve yavaş adımlarla Ahmetin üzerine doğru gelmeye başladılar.. Ahmet ateş etmeye başladı zombilere.. Hepsini etkisiz hale getirmişti.. Tırmaladıkları kapıya doğru gitti. Kapıya kulağını koydu.. '' İçeride kimse var mı ? '' dedi.. ''  Ben Ahmet Barış gücü askeriyim ..  '' Üçe kadar sayacağım ve kapıyı açacağım.. '' Ateş etmeyin '' Yavaşça kapıyı açtı Ahmet.. Etraf dağınıktı.. Elindeki silah ile sağa sola bakınıyordu.. Birden tanıdık bir ses duydu..

Selim '' Buradayım Ahmet ''

Selim oturmuş bacaklarını olabildiğince açmış.. Elleri rahat bir şekilde oturma ile yatma arasında duruyordu. Sanki bir eroinmanın eroin enjekte ettiği görüntü gibiydi Selim'in görüntüsü..

Ahmet hemen koşarak geldi Selim'i o halde görünce..

Ahmet '' Ne oldu ''

Selim '' Sen gittikten sonra içeriye girdik ''

'' Başta kendimizi güvende sandık. Fakat birden karşımızdan ve arkamızdan çıktılar. Çok kalabalıktılar.. ''

'' Herkes bir yere dağıldı.. Ali öldü. Sezgin öldü. ''

Ahmet '' Isırılmışsın ''

Selim '' Evet ''

Ahmet '' Hadi kalk ''

Selim '' Git '' silahını Ahmet'e doğrulttu..

Ahmet '' Saçmalama ''

'' Bir kat aşağıda profesörler bizi bekliyor ''

'' Bir çözümünü bulabiliriz ''

Selim '' Git '' dedim sana..

'' Görevi bitir ''

Ahmet '' Geri geleceğim ''

'' Ben gelene kadar sakın ölme ''

Ahmet hızlıca odadan çıktı.. Yerde yatan Sezgin'in otomatik tüfeğinide aldı. Alt koridora inmişti. Profesörlerin olduğu odanın kapısının önünde zombi kaynıyordu.. Telsiz ile '' Saklanın '' Kapıdan uzak durun '' dedi.. Sekreter '' Tamam '' diyebilmişti sadece. Önce el bombalarını bir bir attı Ahmet.. Sonra ise saklandı.. Büyük bir gürültü koptu koridorda. El bombaları bir bir patlamıştı. Zombilerin çoğu parçalanarak öldü. Diğerleri ise yavaşça ayağa kalkmaya başlamışlardı. Ahmet Zombilere ateş etmeye başladı.. İki elindeki iki otomatik tüfek ile zombileri tarıyordu.. Hepsini taradı.. Sonra ise bekledi.. Bir kaç tanesi kıpırdıyordu hala onlara tekrardan ateş ederek öldürmeyi başarmıştı.. Yüzlerce Zombiyi önce el bombaları ile sonrada otomatik tüfekler ile etkisiz hale getirmeyi başarmıştı. Acele etmeden bekliyordu Ahmet.. Bütün zombilerin öldüğüne emin olmak istiyordu.. Bir saate yakın orada bekledi.. Hiç bir zombi hareket etmiyordu.. Etrafa dağılan beyin bağırsak mide kalp dalak ciğer parçaların arasından geçerek kapıya ulaştı. Kapı zaten artık kullanılmaz bir vaziyetteydi. Kapı bombaların basıncı etkisi ile eğilmişti. Dokunsan düşecekti. Ahmet kapıya dokunduğu gibi kapı birden geriye doğru düştü. Sekreter bir anda bağırmaya başladı. Çok korkmuştu.. Profesörlerden en yaşlısı '' Sakin ol '' kızım dedi..

Profesör '' Bizi kurtarmaya sadece siz mi geldiniz ? ''

Ahmet '' Sadece ben ve arkadaşım kaldı ''

'' Fakat oda ısırıldığı için bir üst katta bir odada ''

Profesör '' Hemen panzehir uygulamamız lazım '' 

'' Dışarısı güvende mi ? ''

Ahmet '' Evet kapının önündeki bütün zombileri parçaladım. ''

Profesör '' Gidelim hemen ''

'' Vakit kaybetmeden panzehir yapmamız lazım ''

Ahmet '' Buyurun profesör şuradan gideceğiz ''

Ahmet koşar adımlarla merdivenleri üçer üçer çıkarak odanın içine girdi.. Selim ayakta ve arkası dönüktü. Ahmet '' Selim dostum panzehri buldum '' Kurtuldun '' diye sevinçli bir ses ile arkadaşı Selim'e bağırdı.. Fakat Selim cevap vermedi.. Arkasını döndü sadece. Selim Zombiye dönüşmüştü. Ahmet'in gözleri dolmuştu. En yakın arkadaşı zombiye dönmüştü. Selim Ahmet'e doğru gelmeye başladı.. O sırada kapıdan profesörde girdi. Oda sadece yerinde kalmıştı. Ahmet '' Üzgünüm Dostum '' dedi ve belinden çıkardığı silah ile Selim'i kafasından vurdu. Selim yavaşça sırt üstü yere düştü..

Profesör '' Şimdi ne yapacağız ''

Ahmet '' Telsiz ile Barış gücüne ulaşmam lazım ''

Profesör '' Telsiz var saklandığımız odada ''

Ahmet Telsizin yanına gitti. Bu telsiz büyük frekansları olan bir telsizdi. Bütün dünya ile iletişime geçirebilecek kadar güçlüydü. Barış gücünün gizli frekansını ayarlamıştı Ahmet..

Ahmet '' Burası Akrep yuvası. Ben Er Ahmet Buran . Bilkent Üniversitesindeyim. Profesörler güvende ''

'' Teknoloji ve Tıp binasındayım ''

'' Barış gücü.. Burası Akrep Yuvası Tamam ''

'' Ben Er Ahmet Buran . Bilkent Üniversitesindeyim. Profesörler güvende tamam  ''

'' Barış Gücü .. Orada biri var mı ? Cevap ver tamam ''

'' Tekrar ediyorum. Bilkent Üniversitesindeyim Profesörler güvende .. Tamam ''

'' Barış Gücü .. Orada biri var mı ? Cevap ver tamam ''

'' Acil durum sinyali ''

Profesör '' Ahmet karşıda hiç kimse yok ''

'' Sana cevap verebilecek hiç kimse yok ''

Ahmet '' Nasıl olur. Daha altı saat önce konuştuk. Bizi buraya yönlendirdiler ''

Profesör '' Üzgünüm Ahmet.. ''

Ahmet hayal kırıklığına uğramıştı. Suratı kirden gözükmüyordu.. Kıyafetlerine ve suratında zombilerin kanıda vardı.. Nereye gideceğini ne yapacağını en önemlisi de ne için savaşacağını artık bilmiyordu..
Profesör ona su uzattı.. Çok susadığının farkına o an vardı. Profesörün suratına baktı.. Suyu aldı.. Suyu içti.

Profesör '' Garajda bir jeepim var. Çokta uzak sayılmaz buradan ''

'' Doluda bir deposu var ''

'' Buradan güvenli bir yere gidelim Ahmet ''

Ahmet'in ağzından sadece peki lafı çıktı.. Ahmet Jeepin sürücü koltuğuna oturdu.. Teknoloji Bilim ve Tıp binasına baktı.. Profesör '' hadi gidelim Ahmet '' dedi.. Ahmet gaza bastı ve bilkent ten ayrıldılar.. Ankara ile Eskişehir yoluna çıktılar. Eski yoldan ilerleyerek sığınacak ve yaşamlarını sürdürecek bir yer aramaya başlamışlardı. Profesörleri kurtarmış görevi tamamlamıştı Ahmet.. Ama buna şahitlik ve tanıklık edecek hiç bir arkadaşı kalmamıştı. Belkide Göğsüne madalya takacak hiç bir Barış gücü subayı da kalmamıştı..   

Bölüme Katkılarından Dolayı Ahmet Buran ve Arkadaşı Selim Yüksektepe'ye çok teşekkür ederiz. Ankara'ya Selam olsun..