Teğmen televizyondaki görüntüleri izlemişti. Bu bir kıyametti. Teğmen bunun farkındaydı. Her şeyin farkındaydı. Fakat görev kutsaldı.. Ülkenin menfaati için askerlerinin canını ve kendi canını feda etmeye hazırdı..
Teker teker polislerin güvenlik çemberine aldığı yere indiler. Hızlı hareketlerle konumlarını alarak teğmenlerinden haber bekliyorlardı.. Etrafta kötü bir koku ve ceset kan insan organlarından başka hiç bir şey yoktu.. Bazı askerlerin elleri titriyordu korkudan..
Zombiler çok kalabalıklardı..
O an haber spikeri '' Evet sayın seyirciler. Şu an Ankara Kızılay Meydanındayız '' Burada tam bir vahşet yaşanıyor '' Etraf ceset kaynıyor '' Şu anda görüyorum. Barış Gücü askerleri polislerimize destek olmak için havadan çıkarma yapıyorlar.. ''
Polis arabaları çapraz bir şekilde park etmişti. Yüzlerce Polis memuru vardı.. Zombiler için tam bir festivaldi o akşam..
Zombiler Barikata doğru yürümeye başladılar.. Teğmen '' Ateş '' emrini verdi.. Barış Gücü askerleri bir anda ateş etmeye başladılar..
Fakat barikat tam bir saçmalıktı. Çünkü dört tarafından da gelebilecek tehlikelere açıktı.. Zombilerin bir taraftan geleceğini düşünen polisler güvenlik çemberini tam ortaya kurmuşlardı.. Fakat tahmin ettikleri gibi olmadı. Hem önlerinden hemde arkalarından zombiler yürümeye başlamıştı bile..Zombilerin ortasında kalmıştı yüzlerce polis ve askerler..
Zombiler üzerlerine doğru geliyorlardı.. Zombiler konusunda eğitimsiz polis memurları ve askerler zombileri kafalarından vurmak yerine vücutlarına ateş ediyorlardı.. Buda zombileri sadece yavaşlatıyordu..
Asker '' Teğmen'im bunlar ölmüyor '' diye bağırdı panik içinde ..
Teğmen '' Ateş etmeye devam ''
Asker'in bu lafları son lafı olmuştu. Yaklaşan bir zombi önce elini ısırdı askerin sonra ise arkasından gelen zombi ise Askeri yere yatırmayı başarmıştı. Zombiler ısırıp tekrar ayağa kalkıyorlardı.. Sanki sadece saldırma iç güdüsü ile oradaydılar.. Et yemek istemiyordu zombiler.. İnsanları zombileştirmek istiyorlardı sanki. İki taraftanda binlerce zombi akın akın gelmeye devam ediyorlardı..
Teğmen '' Haberci '' diye bağırdı o savaşın ortasında..
Haberci sırtındaki telefon ile geldi.. Sırtını döndü..
Teğmen Habercinin sırtındaki telefonu aldı ve konuşmaya başladı.. Barış Gücü '' Burası Akrep Yuvası '' Kızılay Meydanındayız. Bu barikatı kim kurduysa iki taraftan da et yiyen lanet insanlar geliyor. Acil hava desteği istiyorum. Acil.
Barış Gücü '' Teğmen oradan en kısa sürede ayrılın ''
'' Güvenli bir yere geçtiğinizde bize tekrar ulaşın ''
'' Sizi oradan aldıracağız ''
'' Şu an hava desteği mümkün değil ''
'' Zombiler her yerdeler ''
Teğmen '' Ne dediğimi anlamıyorsun galiba ''
'' Buradan çıkmak istediğimi söylemedim ''
'' Acil hava desteği istiyorum dedim ''
Barış Gücü '' Bu bir emirdir.. Tekrar Ediyorum.. Bu bir emirdir ''
'' Oradan Askerlerinizle birlikte ayrılın ''
'' Kontrolü kaybettik ''
'' Bu bir emirdir Teğmen.. Tekrar ediyorum.. Bu bir emirdir ''
Teğmen '' Buradakiler bizim insanlarımız ''
Barış Gücü '' Bu bir emirdir Teğmen.. Tekrar ediyorum.. Bu bir emirdir ''
Teğmen Telefonu kapattı.. Kulağına takılı telsizine bastı '' Geri çekiliyoruz '' O sırada gelen bir zombi haberciye saldırdı. Haberciyi ısırıyordu. Teğmen zombiye müdahale etti. Habercinin üzerinden aldı ve boynunu kırıverdi zombinin. Haberci boğazından akan kanlar ile birlikte yere düştü.. '' Kulaklığına takılı telsizine tekrar bastı. '' Birisi habercinin sırtındaki telefonu alsın '' diye emretti. Habercinin nefesini kontrol etti. Haberci ölmüştü. Habercinin taşıdığı telefonu onbaşı aldı ve sırtına yükledi. Zombi ısırığı ile ölen Haberci zombiye dönüştü ve teğmeni bacağından ısırdı.. Teğmen acı içinde bağırırken kafasına bir kurşun sıktı Ahmet habercinin..
Teğmen '' Çekiliyoruz ''
Teğmen ve askerleri sağ taraftaki yola doğru girmeye başladılar.. Bunu gören zombilerde Barış gücü askerlerinin peşinden geliyorlardı.. Üç tane asker ısırılmıştı.. Yaralıydılar.. Teğmen de ayağından ısırılmıştı. Ağır yürüyorlardı.. Zombileri yavaşlatmak istiyordu Teğmen.. Emrini verdi '' Ahmet ve Selim '' Zombileri yavaşlatın '' Ahmet '' Emredersiniz komutanım dedi. Barış gücü askerleri geri geri çekilirken Ahmet ve Selim ise en önde duruyor ve peşlerinden gelen zombilere ateş ediyorlardı..
O sırada barikat tamamen yıkıldı.. Silah sesleri birden sustu.. Silah seslerinin yerini insanların canlı canlı yerken çıkardığı bağırmalar almıştı.. Hava tamamen karanlıktı.. Ahmet ve Selim rast gele ateş etmekten başka seçenekleri yoktu.. Zombiler çok kalabalıktılar.. Geri geri adım atıyorlar ve bir yandan da zombilere ateş etmeyi sürdürüyorlardı.. Zombiler ile aralarındaki mesafe çok fazla yoktu.. Ahmet göğsünde takılı olan el bombalarından bir tanesini çıkardı.. Bütün gücü ile bağırdı '' El bombası '' Pimini çektiği gibi zombilerin arasına yuvarladı. Ve apartman boşluğuna saklandı.. Selim'de Ahmet'in yanına saklandı.. O sırada bomba patladı.. Önden gelen zombiler parçalanmıştı. Ahmet ve Selim saklandıkları yerden çıkarak diğer askerlere doğru koşmaya başladılar..
Fakat önlerinden de bir zombi grubu geliyordu..
Asker '' Teğmen her yerdeler.. ''
Teğmen '' Ateş ''
Zombilere ateş etmeye başladı tekrardan Barış Gücü askerleri başka bir seçenekleri de yoktu.. Son kurşunlarına kadar ateş ediyorlardı.. Bir askerin mermisi bitti. Şarjör değiştirirken bir anda üç zombi saldırdı.. Zombiler ısırmaya çoktan başlamışlardı bile.. Bu cehennemden çıkış yoktu.
Zombiler askerleri fena kıstırmıştı.. Diğer taraftaki zombilerde toparlanıp tekrar yürümeye başlamışlardı askerlerin üzerine.. Bu sefer daha kalabalıktılar.. Teğmen ve askerleri ateş ederek zombileri yaramıyorlardı.. Teğmen '' göğüs göğse savaş '' diye bağırdı.. Askerler ateş etmeyi kestiler ve silahları ile gelen zombilere vurmaya başladılar.. Bu daha riskli olsada kaçmalarına olanak sağlayacaktı.
Büyük bir mücadele ile oradan kaçmayı başarabilmişlerdi.. Kendilerini bir apartman dairesinde saklanırken bulmuşlardı.. Elinde ağır makineli silahlar olmasına rağmen askerler bile zombiler ile baş edemiyordu..
Teğmen çok kan kaybetmişti. Zombiler ile mücadeleye girdiği esnada kolundan ve sırtından da ısırılmıştı. Teğmen oturuyordu. Sırtını duvara yaslamıştı. Sargı bezi ile yaralarını sarıyordu revirci. Telsiz telefonu alan asker '' Komutanım '' Karargahtan arıyorlar '' dedi. Teğmen yorgun ve yaralı bir şekilde '' ver '' dedi..
Yaralı askerler oturuyorlar ısırılmamış askerlerde olası bir zombi saldırısına karşı siper almış bekliyorlardı..
Barış Gücü '' Teğmen Kaç askeriniz kaldı ''
Teğmen '' On beş asker var yok ''
'' Dört tanede yaralı var ''
Barış Gücü '' Bilkent üniversitesine doğru hareket etmenizi istiyoruz ''
'' GPRS den baktık. İki sokak ötenizde askeri üç araç var ''
'' Onları alın ve ilerleyin ''
'' Bilkent üniversitesinde de aynı durum söz konusu ''
'' Fakat bu sefer isyanı bastırmak ile görevli değilsiniz ''
'' Orada bulunan dört profesörü ve asistanlarını kurtarmak ile görevlisiniz ''
'' Bütün bilgileri ve profesörlerin bulunduğu yeri bilgisayara gönderiyoruz ''
'' Dört profesörün hayatı hepimizden daha önemli ''
'' Ülkenin geleceği için önemli ''
'' Onları ne olursa olsun oradan çıkartın ''
'' Allah hepimizin yardımcısı olsun ''
Teğmen '' Amin. ''
Telefonu kapattıktan sonra .. Askerlerine baktı.. Isırılan askerler acı içerisinde kıvranıyordu.. Bir kaç tanesinin durumu ağırdı.. Revirci durumu en ağır olanın yanındaydı. Revirci son müdahalesini yapmış fakat askeri kurtaramamıştı. Ölürken ağrısını dindirmişti askerin.. Revirci öldü diyebildi sadece.. Revirci '' öldü '' dediğinden hemen sonra asker canlandı ve revirciyi ayağından ısırmaya başladı.. Diğer askerler Revirciyi kurtarmaya çalışırken bir kurşun sesi geldi. Zombiye dönüşmüş askerin kafası bir anda dağılmıştı. Ateş eden Teğmen'den başkası değildi. Teğmen zombiye dönüşmüş olan askeri tek kurşunla beynini dağıtmıştı.. Isırılan askerlere baktı.. Silahını onlara doğrulttu ve tek tek hepsinin kafalarına ateş ederek öldürdü.. Kolundaki ısırıktan akan kanlar silahına bulaşmıştı teğmenin.. Diğer askerler silah sesine geldiler.. Etrafta kan ve beyin parçalarından başka ölmüş askerlerin cesetleri vardı. Teğmen sigarasını yakmış başı öne doğru eğilmiş sigarasını içiyordu.. Askerlerden bir tanesi Teğmen'i ayağa kaldırmak istedi. Fakat Teğmen silahını ona doğrulttu.
Teğmen '' Bilgisayar'ı ve telefonu alın ve gidin ''
'' Bilkent te doğru gideceksiniz. ''
'' Orada kurtarılmayı bekleyen dört tane orospu çocuğu profesör var ''
'' İki sokak ötede askeri araçlar varmış ''
'' Hala oradalar ise onlarla yolunuza devam edin ''
Ahmet '' Komutanım siz olmadan gitmiyoruz ''
Teğmen '' Ahmet bensiz gideceksiniz. O orospu çocuğu zombilerden tekine dönüşmek istemiyorum ''
'' Siz gittikten sonrada kafama sıkacağım ''
Selim '' Hayır komutanım. Sizde bizimle geliyorsunuz ''
Teğmen '' Emir emirdir. Hadi aslanlarım. Şurada dokuz kişi kaldınız. Emri yerine getirin ''
'' Emrime kimse karşı gelmesin ''
Çavuş '' Komutanım. Sadece bir kaç ısırık. Bu sizi öldürmez ''
Teğmen '' Ama dönüştürür ''
Kafasına hızlıca silahı dayadığı gibi beynini oracıkta dağıttı teğmen. Askerler bir anda dona kaldılar.. Hepsi şaşkınlık içerisindeydi. Ahmet '' Teğmeni duydunuz '' dedi ve bilgisayarı aldı. Telefonu ise Selim almıştı. İki sokak ötedeki askeri araçlara doğru yola koyulmuşlardı bile.. Başlarında komutan olmadan harekete geçti askerler.. Dokuz kişi kalmışlardı.. Hızlı bir şekilde askeri araçları buldular. Etrafta zombi yoktu.. Kulaklarına silah sesleri ve patlama sesleri gelmeye devam ediyordu.. Çok uzaktan gelmese de bu sesler genede içlerine korku salıyordu.. İki askeri Arabaya bindikleri gibi bilkent te doğru yola koyulmuşlardı. Hepsinin gözlerinde korku hakimdi.. Hiç biri bu olaylar hakkında yorum bile yapmıyorlardı. İlerlediler.. Arabalar birbirlerini takip ediyordu..
Arabayı kullanan asker '' Geliyoruz '' Hazırlanın '' dedi. Birden Bilkent tabelalarından sağ tarafa dönerek köprünün üzerine çıktılar. Bilkentin yolunu tuttular. Ormanlık olmayan ama ağaçlarla çevrili yoldan ilerlediler. Etraf çok sessizdi. Bilkentin ışıkları gözüküyordu.. Etraftaki tek tük evler sanki terk edilmiş gibiydi. Korkutucu bir yoldu bu yol. Askerler araçların içinde birbirlerine bakıyorlardı.. Kimseden tek bir kelime bile çıkmıyordu. Çavuş dahi susmuştu. Ahmet silahına bakıyordu. Silahını bir köpek yavrusu gibi okşuyordu. Bilkent güvenlik kontrol noktasına gelmişlerdi. Güvenlik kulübesinin camlarında kan lekeleri vardı.. Hiç durmadı araçlar ilerlemeye devam ettiler.. Komutanları gözlerinin önünde intihar etmiş dokuz tane asker. Görevlerini bitirmeye çalışıyorlardı. Sıkı eğitimlerden geçerken bir an önce eğitimin bitmesini bekleyen askerler için bu sınav kadar daha çabuk bitmesini isteyecekleri hiç bir şey yoktu. Eğitimler güzelmiş ama gerçek hayat gerçekten de zormuş hepsi bunu anlamaya başlamışlardı. Keşke eğitimlerde biraz daha fazla istekli olsalardı. Belki bu kadar hazırlıksız olmayacaklardı. Ama artık olan olmuştu.. Kan ellerine bulaşmış ve geri dönüşü yoktu.
Yolların kenarlarında zombileri görüyorlardı.. Bazı zombiler insanların başlarına oturmuş hala etlerini kemiriyorlardı. Ne tuhaftı. Isırılmış ölmüş ve dönüşmüş canlıya zombi derken , ölmüş ve hareketsiz olana ise hala insan diyebiliyorduk.. Zombi ölünce dahi insan olarak ölüyordu..
Barış gücü ilerledikçe zombilerin sayısı artıyordu.. Yolda iki araç kaza yapmıştı. Arabaların ilerlemeleri söz konusu değildi. Çavuş '' Bir bu eksikti '' diyebildi. Herkesin kafasında o an tek bir soru belirdi. '' Acaba görevden vazgeçip kaçmayı deneseler, kendi canlarını kurtarsalar ne olurdu. Fakat kurtarılmayı bekleyen bir kaç insan vardı. Belkide Türkiye'nin tek umudu bu insanlar dı '' karmaşık duygular içinde arabadan indi Ahmet diğer askerlerde Ahmet'in peşinden indiler. Fen edebiyat fakültesinin arkasına saklandılar hızlı hareket ederek. Tek sıra halinde ilerliyorlardı. Bir asker ile diğerinin arasında üç metre mesafe vardı. Çavuş elindeki cep bilgisayarından bakarak kurtulmayı bekleyen bilim adamlarına doğru yönlendiriyordu ekibini. Bilkenttin her yerine gece ve zombiler hükmediyordu.. İnsan çığlıkları geliyordu kulaklarına.. Fakat Çavuş her defasında '' Buraya neden geldiğimizi unutmayalım '' diye telkinde bulunuyordu. İki fakültenin arasından geçtiler.. En önden çavuş yürüyordu..
Çavuş bu taraftan derken birden çam kırıldı ve üzerine bir zombi düştü. Zombi bir anda çavuş'un kolundan ısırıverdi. Çavuş acı içinde bağırırken Ahmet Zombiyi Çavuş'un üzerinden aldı. Bir kurşun sıkarak yerdeki zombinin beynini dağıtıverdi. Selim silahını çavuş'a doğrulttu. Çavuş yerde yatıyor ve kolunu tutuyordu..Korku dolu gözlerle Selim'e doğru bakıyordu.. '' Üzgünüm Çavuş '' dedi. Tek kurşun ile kafasından vurdu Selim Çavuş'u.. Ahmet Çavuş'un hemen yanındaki takip cihazını yerden aldı.. Arkadaşlarına doğru baktı ve '' Kaldık sekiz '' Hadi bu taraftan dedi. Diğer askerlerde onu takip etmeye başladılar.. İlerlediler.. Büyük bir binanın içini gösteriyordu cihaz. Fakat etrafı zombiler ile çevriliydi. Dört beş kat yerin üstünde bir kaç katta yerin altında toplanda dokuz katlı bir yerdi burası. Bina göz kamaştırıyordu. Çok büyüktü. Ahmet '' Cihaz bu binayı gösteriyor '' dedi. Bilgisayardan hemen binanın özelliklerine bakmaya başladı Selim. Zombiler binaya odaklanmışlardı..
Selim '' Burası Bilkent'in en büyük binası. Bilim Teknoloji ve Tıp alanında araştırmaların yapıldığı bir yer. Ayrıca en parlak 250 öğrenci de burada kalıyor. Her ülkeden öğrenci var. Tam bir inekler fakültesi. ''
Ahmet '' Bırak şimdide inekler fakültesini nasıl içeriye girebileceğimizi düşünelim ''
Selim '' Zombiler her tarafta ''
'' Hava desteği ile girebiliriz ''
Ahmet '' Buna gerek yok ''
'' Ben zombilerin dikkatini çekeceğim ''
'' Siz ise içeri gireceksiniz ''
'' Sonra da ben size katılırım ''
Selim '' Eminmisin ''
Ahmet '' Eminim ''
'' İnsan gibi koşmuyorlar sonuçta ''
Selim '' Tamam iyi şanslar ''
Ahmet '' Görüşemezsek te hakkınızı helal edin dostlar ''
Askerler '' Helal olsun Ahmet ''
Ahmet '' Benden yanada helal olsun ''
Ahmet bir tarafta pusuya yatmıştı.. Diğer tarafta ise yedi asker Ahmet'in zombilerin dikkatini çekerek zombilerin kapı ve camlardan uzaklaşmasını bekliyorlardı. Ahmet saklandığı yerden silahlarını kontrol etti. Otomatik tüfeğini sırtına asmıştı. Elindeki iki tabancayla zombilerin üzerine doğru koşmaya başladı. Silahlarını bir bir ateşledi. Zombiler yavaşça arkalarını döndüler. Sekiz dokuz tane zombi ise hemen arkasını dönerek Ahmet'e doğru koşmaya başladı.. Ahmet '' Buda ne '' diyerek hızlı bir şekilde üzerine gelen zombilere elindeki silah ile ateş etmeye başladı. Bir tanesini indirdi yere. Karanlıkta ateş edip hareketli hedefi kafasından vurmak zordu. Zombiler ile arasında on beş metre kalmıştı Ahmet'in. Geri geri adımlar atıyor ve bir yandan da zombilere ateş ediyordu. Sonunda kurşunları bitti. O an kararını vermek zorundaydı. Silahlarını ellinden bırakmadan koşmaya başladı.. Zombiler ise peşinden koşuyorlardı.. Diğerleri ise yürüyerek takip ediyorlardı Ahmeti. Ahmet bütün gücü ile kaçıyordu.. Zombileri ensesinde hissediyordu. Ahmet bir silahını beline koydu. Diğer silahı hala elindeydi. Şarjörü çıkarttı. Tekrardan dolu bir şarjör koydu.. Silahı ateşlemeye hazırdı. Fakat bir türlü cesaretini toplayamıyordu. Sonunda arkasını döndü ve yere eğildi. Üzerine doğru koşan zombilere ateş etmeye başladı.. En önden gelen zombinin kafasına isabet eden kurşun ile bir anda yere yığıldı. Beyni bütün asfalta yayılmıştı. Arkadan gelen zombiyi de yere indirmeyi başarmıştı. Üzerine doğru koşan zombileri etkisiz hale getirmişti. Fakat kalbi çok hızlı atıyordu. Çok heyecanlanmıştı. Fakat tehlike asla bitmemişti. Koşan zombilerin arkasından yüzlerce zombi geliyordu. Hızlı adımlarla. Arka taraftanda zombilerin geldiğini gördü. Hızlı düşünüp hareket etmeliydi. Birden ormanlık alana attı kendisini. Ağaçlık ve ormanlık alanda kendi izini kaybettirebilirdi. Ekip arkadaşlarını da bulabileceğini düşündü. Koşmaya başladı.. O kadar soğuk olmasına rağmen çok terlemişti. Suratından akan terler gözlerini yakıyordu.. Vaz geçmeden koşmaya devam etti. Ağaçların arkasına saklanıyor zombiler takip edip etmediğini anlamak için arkasına bakıyordu. Karanlıktan bir şey göremiyordu. Birden bir ağlama sesi duydu.. Bütün dikkatini o ağlama sesine yöneltmişti. Bir kaç yüz metre uzaktan geliyordu bu ağlama sesi. Ahmet yavaşça o sese doğru yürümeye başladı. Ne olduğunu bilmiyordu.. Gecenin karanlığı hükmediyordu her yere. Önünü de fazla göremediğinden yavaş ve dikkatli bir şekilde adımlarını atıyordu.. Yürümeye devam ettikçe ses daha fazla geliyordu.. Yürüdü Ahmet. Ne olursa olsun diyerek. Korkunun ecele faydası yoktu. İlerledi.. İlerledikçe heyecanı arttı. Karşısına ne çıkacağını bilmiyordu.. Yüzünü kapatmış yirmili yaşlarda bir kızdı bu. Ağlıyordu.. Omuzuna dokundu hafifçe Ahmet. '' Korkma '' dedi. Kız Ahmet'in dokunması ile birlikte yerinden fırladı ve bağırarak kaçmaya başladı.. Ahmet ise peşinden koşuyordu.. Kız Ahmet'i zombi sanmıştı. Var gücü ile koşuyordu. Her korku filminde, korku kitabında kurban koşarken düşer herkes bunu bilirdi. Fakat bu sefer öyle olmadı. Kız hiç bir şekilde düşmedi. Zaten üç dönümlük ormandan birden yola çıkmıştı kız. Zombilerde tam bu sırada kızı yakaladılar.. Kızı parçalamaya çoktan başlamışlardı.. Ahmet ormandan dışarıya çıktığında kızı zombiler büyük bir iştah ile yemeğe başlamışlardı bile. Ahmet bir anda bilkent te neden olduğunu hatırladı.. Kıza acıyan gözler ile bakmayı bıraktı.. Zaten tam karşısında da büyük bina duruyordu.. Arka kapıdan girdi binaya. Binanın içi zifiri karanlıktı.. Telsizi ile seslendi. Fakat hiç kimse cevap vermiyordu. Belki çok kısık sesle söylemişti. Bir kere daha seslendi gene kimse cevap vermiyordu.. Cebindeki küçük el fenerini çıkardı. Silahını kontrol etti. Diğer silahına da mermileri doldurdu. İki Tabancası birde tam otomatik makinalı tüfeği vardı Ahmet'in. Sağ elinde tabancası ve sol elindeki feneri ile yavaş yavaş adımlarla ilerledi koca koridorda. Nereye gideceğini bilmiyordu.. Duvarlarda kan izleri vardı.. Etraf çok sakin ve sessizdi. Yürümeye devam etti. Aslında içinde sadece şu his vardı.. '' Boşver ve çık buradan '' .. İçindeki sesi bastıramıyordu. Korkuyordu. Tek başına kalmıştı. Kapılar vardı sağlı sollu. Kapıların üzerinde yazılara baktı. Laboratuvar -1 -2 - 3 diye devam ediyordu yazılar.Elini kapının koluna attı. Yavaşça açtı kapıyı.. laboratuvar bomboştu. İkinci laboratuvar baktı oda bomboştu. Üçüncüsüne geldi. Üçüncüsünün de kapısını açtı orada da hiç bir şey yoktu. Derin bir oh çekti Ahmet ilerlemeye devam etti. Ahmet koridorun sonuna kadar yürüdü. Koridor sağ ve sola doğru devam ediyordu. Bir bu eksikti dedi Ahmet.. Ne tarafa gideceğini bilmiyordu.. Bir tarafta kan izi gördü. Kan izine doğru gitmeye karar verdi. Hisleri ona bu yolu gösteriyordu çünkü. İlerledi.. Ofisler vardı burada da. Bir ofisin kapısını açtı.. Telefon vardı. Belki telefon ile ulaşabilirdi.. Odadan içeriye girdi. Odadan içeriye girer girmez bir zombi sırtına atladı Ahmet'in. Ahmet ne olduğunu bile anlamamıştı. Ahmet sırtındaki zombinin kafasını yakalamıştı elleri ile. Isırmasını engelliyordu böylelikle. Ahmet duvara doğru sertçe koştu ve sırtındaki zombiyi duvara yapıştırdı. Zombi Ahmet'i bırakmıştı. Yere düşen zombinin kafasını tekmelemeye başladı Ahmet. Bütün gücü ile ayağının tabanı ile zombinin suratı dağılana kadar tekmeledi.. Zombi artık ölmüştü fakat Ahmet tekmelemeye devam ediyordu.. Zombinin beyni çıkmıştı kafa tasından.. Ahmet sonunda sakinleşmeyi başardı.. Telefona doğru gitti. Masanın hemen kenarında isim listesi ve dahiliye yazıyordu. Oradan aradığı profesörlerin dahiliye numaralarını buldu ve tek tek aramaya başladı. Hiç kimse cevap vermiyordu. Ahmet'in kafasından belkide gittiler buradan beni burada bıraktı arkadaşlarım diye geçiyordu. Son numaraya gelmişti sıra onuda aradı.. Telefon açıldı. Fakat ses gelmiyordu.. Ahmet '' Alo '' Sesimi Duyan Varmı ? '' Ben Barış Gücü Askeri Ahmet '' Alo dedi. Fakat karşıdan hiç ses gelmiyordu. Sonunda titreyen sesi ile bir kız '' Alo '' dedi.
Ahmet Burhan '' Orada kaç kişisiniz ''
'' Sizi kurtarmaya geldim ''
'' Profesör Nahit , Profesör Sibel , Profesör Ayça , Profesör İsmail oradalar mı ? ''
Sekreter '' Evet hepimiz buradayız. Tıb laboratuvar da. ''
Ahmet '' Nerede bu laboratuvar ''
Sekreter '' Siz neredesiniz ? ''
'' Giriş katında bir ofisteyim ''
'' Masanın üzerinde bir isim var mı ? ''
Ahmet '' Bir saniye ''
'' Masada bir isim yok ''
'' Fakat bir resim çerçevesi var ''
'' Bir aile.. Bir ufak erkek çocuğu , Bir kadın ve adam.. Sanırım Evli bir çift ''
'' Alo duyuyor musun beni ? ''
Sekreter '' Evet.. Masanın ikinci çekmecesinde bir kroki göreceksin ''
'' Onu al ve onu takip et ''
'' İşaretli yerdesin şu anda ''
'' Oradan gelebilirsin ''
'' Birinci çekmecede bir telsiz olacak ''
'' Oradan da bizle konuşabilirsin ''
'' Dikkat et her tarafta zombiler var ''
Ahmet '' Tamam ''
'' Bir şey olursa seslenirim ''
'' Yerinizden ayrılmayın ''
Ahmet haritaya dikkatlice baktı.. Kafasından bir plan yaptı.. Haritayı katladı ve cebine koydu.. Silahlarını kontrol etti. Odadan çıktı. Hızlı adımlarla yürümeye başladı.. Profesörlerin bulunduğu yer bodrum katındaydı. Merdivenlere ulaşmıştı.. Merdivenlerden emin ve dikkatli bir şekilde inmeye başladı. Sırtını duvara yaslamış vaziyette iniyordu. Daha beş kat merdiven inecekti. Merdivenleri inmek kolaydı.. İniyordu.. Son bir kat kalmıştı.. Yerde asker kamuflajı ile yatan birini gördü. Hemen ona doğru koştu. Yüzü koyun yatıyordu. Sırtını çevirdi. Suratı tamamen dağılmış tanınmayacak halde olan bu asker Ahmet'in silah arkadaşı Sezgin'den başkası değildi. Isırılmıştı.. Zombiye dönüşmemek için muhtemelen kendi kafasına sıkmıştı.. Ahmet ceplerinden bir kaç şarjör mermi aldı Sezgin'in.. Sezgini oırada bıraktı. İleride bir kaç tane zombi bir kapıyı tırmalıyorlardı.. Acaba arkadaşları orada mahsur kalmış olabilir miydi.. Zombilere doğru ilerledi. Zombilere doğru ışığı tutuyordu.. Işığı zombilerin gözlerine doğru tutuyordu.. Zombiler bir anda Ahmet'e doğru döndüler.. Ve yavaş adımlarla Ahmetin üzerine doğru gelmeye başladılar.. Ahmet ateş etmeye başladı zombilere.. Hepsini etkisiz hale getirmişti.. Tırmaladıkları kapıya doğru gitti. Kapıya kulağını koydu.. '' İçeride kimse var mı ? '' dedi.. '' Ben Ahmet Barış gücü askeriyim .. '' Üçe kadar sayacağım ve kapıyı açacağım.. '' Ateş etmeyin '' Yavaşça kapıyı açtı Ahmet.. Etraf dağınıktı.. Elindeki silah ile sağa sola bakınıyordu.. Birden tanıdık bir ses duydu..
Selim '' Buradayım Ahmet ''
Selim oturmuş bacaklarını olabildiğince açmış.. Elleri rahat bir şekilde oturma ile yatma arasında duruyordu. Sanki bir eroinmanın eroin enjekte ettiği görüntü gibiydi Selim'in görüntüsü..
Ahmet hemen koşarak geldi Selim'i o halde görünce..
Ahmet '' Ne oldu ''
Selim '' Sen gittikten sonra içeriye girdik ''
'' Başta kendimizi güvende sandık. Fakat birden karşımızdan ve arkamızdan çıktılar. Çok kalabalıktılar.. ''
'' Herkes bir yere dağıldı.. Ali öldü. Sezgin öldü. ''
Ahmet '' Isırılmışsın ''
Selim '' Evet ''
Ahmet '' Hadi kalk ''
Selim '' Git '' silahını Ahmet'e doğrulttu..
Ahmet '' Saçmalama ''
'' Bir kat aşağıda profesörler bizi bekliyor ''
'' Bir çözümünü bulabiliriz ''
Selim '' Git '' dedim sana..
'' Görevi bitir ''
Ahmet '' Geri geleceğim ''
'' Ben gelene kadar sakın ölme ''
Ahmet hızlıca odadan çıktı.. Yerde yatan Sezgin'in otomatik tüfeğinide aldı. Alt koridora inmişti. Profesörlerin olduğu odanın kapısının önünde zombi kaynıyordu.. Telsiz ile '' Saklanın '' Kapıdan uzak durun '' dedi.. Sekreter '' Tamam '' diyebilmişti sadece. Önce el bombalarını bir bir attı Ahmet.. Sonra ise saklandı.. Büyük bir gürültü koptu koridorda. El bombaları bir bir patlamıştı. Zombilerin çoğu parçalanarak öldü. Diğerleri ise yavaşça ayağa kalkmaya başlamışlardı. Ahmet Zombilere ateş etmeye başladı.. İki elindeki iki otomatik tüfek ile zombileri tarıyordu.. Hepsini taradı.. Sonra ise bekledi.. Bir kaç tanesi kıpırdıyordu hala onlara tekrardan ateş ederek öldürmeyi başarmıştı.. Yüzlerce Zombiyi önce el bombaları ile sonrada otomatik tüfekler ile etkisiz hale getirmeyi başarmıştı. Acele etmeden bekliyordu Ahmet.. Bütün zombilerin öldüğüne emin olmak istiyordu.. Bir saate yakın orada bekledi.. Hiç bir zombi hareket etmiyordu.. Etrafa dağılan beyin bağırsak mide kalp dalak ciğer parçaların arasından geçerek kapıya ulaştı. Kapı zaten artık kullanılmaz bir vaziyetteydi. Kapı bombaların basıncı etkisi ile eğilmişti. Dokunsan düşecekti. Ahmet kapıya dokunduğu gibi kapı birden geriye doğru düştü. Sekreter bir anda bağırmaya başladı. Çok korkmuştu.. Profesörlerden en yaşlısı '' Sakin ol '' kızım dedi..
Profesör '' Bizi kurtarmaya sadece siz mi geldiniz ? ''
Ahmet '' Sadece ben ve arkadaşım kaldı ''
'' Fakat oda ısırıldığı için bir üst katta bir odada ''
Profesör '' Hemen panzehir uygulamamız lazım ''
'' Dışarısı güvende mi ? ''
Ahmet '' Evet kapının önündeki bütün zombileri parçaladım. ''
Profesör '' Gidelim hemen ''
'' Vakit kaybetmeden panzehir yapmamız lazım ''
Ahmet '' Buyurun profesör şuradan gideceğiz ''
Ahmet koşar adımlarla merdivenleri üçer üçer çıkarak odanın içine girdi.. Selim ayakta ve arkası dönüktü. Ahmet '' Selim dostum panzehri buldum '' Kurtuldun '' diye sevinçli bir ses ile arkadaşı Selim'e bağırdı.. Fakat Selim cevap vermedi.. Arkasını döndü sadece. Selim Zombiye dönüşmüştü. Ahmet'in gözleri dolmuştu. En yakın arkadaşı zombiye dönmüştü. Selim Ahmet'e doğru gelmeye başladı.. O sırada kapıdan profesörde girdi. Oda sadece yerinde kalmıştı. Ahmet '' Üzgünüm Dostum '' dedi ve belinden çıkardığı silah ile Selim'i kafasından vurdu. Selim yavaşça sırt üstü yere düştü..
Profesör '' Şimdi ne yapacağız ''
Ahmet '' Telsiz ile Barış gücüne ulaşmam lazım ''
Profesör '' Telsiz var saklandığımız odada ''
Ahmet Telsizin yanına gitti. Bu telsiz büyük frekansları olan bir telsizdi. Bütün dünya ile iletişime geçirebilecek kadar güçlüydü. Barış gücünün gizli frekansını ayarlamıştı Ahmet..
Ahmet '' Burası Akrep yuvası. Ben Er Ahmet Buran . Bilkent Üniversitesindeyim. Profesörler güvende ''
'' Teknoloji ve Tıp binasındayım ''
'' Barış gücü.. Burası Akrep Yuvası Tamam ''
'' Ben Er Ahmet Buran . Bilkent Üniversitesindeyim. Profesörler güvende tamam ''
'' Barış Gücü .. Orada biri var mı ? Cevap ver tamam ''
'' Tekrar ediyorum. Bilkent Üniversitesindeyim Profesörler güvende .. Tamam ''
'' Barış Gücü .. Orada biri var mı ? Cevap ver tamam ''
'' Acil durum sinyali ''
Profesör '' Ahmet karşıda hiç kimse yok ''
'' Sana cevap verebilecek hiç kimse yok ''
Ahmet '' Nasıl olur. Daha altı saat önce konuştuk. Bizi buraya yönlendirdiler ''
Profesör '' Üzgünüm Ahmet.. ''
Ahmet hayal kırıklığına uğramıştı. Suratı kirden gözükmüyordu.. Kıyafetlerine ve suratında zombilerin kanıda vardı.. Nereye gideceğini ne yapacağını en önemlisi de ne için savaşacağını artık bilmiyordu..
Profesör ona su uzattı.. Çok susadığının farkına o an vardı. Profesörün suratına baktı.. Suyu aldı.. Suyu içti.
Profesör '' Garajda bir jeepim var. Çokta uzak sayılmaz buradan ''
'' Doluda bir deposu var ''
'' Buradan güvenli bir yere gidelim Ahmet ''
Ahmet'in ağzından sadece peki lafı çıktı.. Ahmet Jeepin sürücü koltuğuna oturdu.. Teknoloji Bilim ve Tıp binasına baktı.. Profesör '' hadi gidelim Ahmet '' dedi.. Ahmet gaza bastı ve bilkent ten ayrıldılar.. Ankara ile Eskişehir yoluna çıktılar. Eski yoldan ilerleyerek sığınacak ve yaşamlarını sürdürecek bir yer aramaya başlamışlardı. Profesörleri kurtarmış görevi tamamlamıştı Ahmet.. Ama buna şahitlik ve tanıklık edecek hiç bir arkadaşı kalmamıştı. Belkide Göğsüne madalya takacak hiç bir Barış gücü subayı da kalmamıştı..
Bölüme Katkılarından Dolayı Ahmet Buran ve Arkadaşı Selim Yüksektepe'ye çok teşekkür ederiz. Ankara'ya Selam olsun..
Diger yazilarina gore acemi olmus.Neden?yogun olmanizdan dolayi mi?
YanıtlaSil