uyarı

Lütfen Dikkat. Mause ile aşağı inme sorunu yaşıyorsanız ; klavyenizdeki yön tuşları ile aşağıya inerek kitabı okuyabilirsiniz. Tarayıcınız Google Chrome ise böyle bir sorun yaşayabilirsiniz.
Site Yönetimi bu aksaklıktan dolayı sizlerden özür diler.
Eser Kanunu Koruma Yasasından : Bu Eser Yazar Tarafından İzin Alınmadan Başka Bir Yerde Yayınlanamaz. İsimler Ve Kişiler Değiştirilip Kopyalanamaz. Eserin İzinsiz Yayınlandığı Takdirde Yayınlayan Kişiler Hakkında Yasal Yollara Başvurulacağını Beyan Ederim.

Romanın Son Haberlerini Almak İçin www.facebook.com/zombilerindunyasi sayfasından bizleri takip edebilirsiniz.

İLETİŞİM : zombilerin.dunyasi@gmail.com

4 Kasım 2012 Pazar

Ara Bölüm Yer Yüzündeki Cehennem - Ölüm Adası- Zamanın Durduğu Gün

Aslında her şey. İnsanoğlu'nun ölümsüzlüğü aramak istemesi ile başladı. '' Ölümsüzlük '' Herkes Ölümsüzlüğün  peşine düşmüştü. Bütün zenginlerin tek istediği şey. Ömrünü 100 lerce sene daha uzatabilecek bir aşıydı. Kayıp atlantis'in kalıntıları var sayılan, c14 Karbon testleri yapılan, bir tablette yazılanların bunun mümkün olduğu söyleniyordu. Araştırmacılar 1800 yıllardan 1980 lerin ortalarına kadar Ellerinde sadece tek bir belgenin olduğu gerçeğini kabul etmekteydiler. Ölümsüzlüğün sadece efsane olduğunu artık herkes yavaş yavaş kabul ediyordu.

1980 Yılının bir ekim günü Ünlü gezgin Daniel X Nicolas Okyanus'un ortasında demir attığı sırada gemide bulunan tayfalanın yüzmek istemesi ile tesadüfen bir ada buldular. Ada'yı gözle görülecek bir mesafede olmalarına rağmen görememeleri Daniel X Nicolas'ı şaşkına çevirmişti.
Ada tamamen manyetik alanla kaplı olduğundan dolayı en fazla 5 metre yakınından fark ediliyordu. Daniel sonunda kayıp kıtayı bulduğunu düşünüyordu. Daniel Ada'daki dev ağaçların kaç yıldır ada'nın varlığını sürdürebildiğinin kanıtıydı. Ada'da çok çeşitli canlılar olması Daniel'i daha'da heyecanlandırıyordu.
M.Ö. Türünün yok olduğu sanılan Mayaların kutsal olarak gördüğü ejderha timsah'ının yaşadığını görünce gözlerine inanamamıştı. Ejderha Timsah'ı Dinozorlar zamanında yaşamış boyu 1 metre olan otçul zararsız bir hayvandı.

Daniel X Nicolas hemen babasına yerini bildirdi ve koordinatları verdi. Sonra 170 mürettebatı ile ada'ya demir attı. Manyetik alandan kaynaklı adada bozulan elektronik sistemler, her zaman ada'nın puslu havası, ve günün hangi saati olursa olsun ada'daki ışığın değişmemesi mürettebatın psikolojik olarak etkilenmesini sağlıyordu.

1 Yıl sonra Daniel X Nicolas'ın babası David Nicolas 'da adaya 250'ye yakın bilim adamı ve üst kurmak için gerekli bütün aletler ile geldi.. David Nicolas Amerika'nın en güçlü adamlarından bir tanesiydi. Akrabalarından ona bağlı 100'e yakın erkek yeğenlerini de yanına almış. ve yanında 600 tane'de köle getirmişti.

David Nicolas geldiğinde Oğlunu yalnız başına buldu. Oğlu gemide perişan bir haldeydi.

Daniel X Nicolas : Sen kimsin ?

David Nicolas :  Sana ne oldu oğlum.

Daniel X Nicolas : Oğlum mu ? Baba senmisin

David Nicolas : Evet benim oğlum.

Daniel X Nicolas : Hangi tarihteyiz.

David Nicolas : 1981 Ekim ayı.

Daniel X Nicolas : Neden o zaman bana 1000 yıl geçmiş gibi geliyor.

David Nicolas : Nasıl yani anlamadım.

Daniel X Nicolas : Bu ada dünya üzerinde yok. En basit şeyler Saatler , Pusula Takvim burada çalışmıyor.

David Nicolas : Adamların nerede ?

Daniel X Nicolas : Ada'ya ilk geldiğimizde çok heyecanlıydık. Daha önce hiç kimsenin ayak basmadığı bir adaydı burası. Fakat haftalar geçiyordu. Ama gün aynıydı. Hiç bir zaman ne akşam oluyor nede gündüz oluyordu. Yavaş yavaş karardı dünya ama öyle bildiğin gibi bir saat filan sürmedi. Sonra bir takvim yaptım. Senin bana öğrettiğin. Aylar sonra Gizli bir tapınak buldum. Zaman'ı oradan takip etmeye başladım. Eski maya takvimi. Seninle konuştuktan sonra her 365 günde bir manyetik alanın dışına gemim ile çıkıp iki gün bekledim. Sonra ise geri döndüm. Baba burası lanetli. Dünyadaki 1 yıl : 365 gün 6 saat . Bu adada ise  1000 yıl 36500 gün 6000 Saat  yapıyor. 1000 yıldır buradayım.

David Nicolas : Bu nasıl olur Daniel.

Daniel X Nicolas : Bilmiyorum. Burası lanetli. Burası Allah'ın dünya üzerindeki cehennemi.

David Nicolas : Adamlarına ne oldu.

Daniel X Nicolas : Adamlarım ilk 50 yıl hiç bir şeyin farkında değillerdi. Sonra sıkılmaya başlayıp içleri çürümeye başladı. Sonra ise aralarında isyan çıktı buradan gitmek istediler. Bazıları burada kalmak istedi. Bazılarıda gitmek. Aralarında büyük bir savaş çıktı. Çıkan savaş sonunda hiç kimse kalmadı. Bazıları kendilerine gemi yaparak buradan kaçmaya çalıştılar. 1000 senede bir çok şey yapabiliyor insan.

David Nicolas : Akıl sır erdiremiyorum. Sen kafayı yemişsin Daniel.

Daniel X Nicolas : Baba ben buradan gitmek istiyorum.

David Nicolas : Hayır. Dedenin en büyük arzusu ölümsüzlüğü bulmaktı. Dedenin babasının yani benim dedeminde. Biz 20 kuşaktır bunu araştırıyoruz Daniel. Bu kadar yaklaşmışken elimizin tersi ile itemeyiz.

Daniel X Nicolas : Baba ne olur. Ben buradan gitmek istiyorum.

David Nicolas : Tamam seni göndereceğim. Önce ada'da keşfe çıkart beni. Sonra ise adadan gideceksin.

Daniel X Nicolas : O adada 1000 yıl kaldım ben. ve Hala 28 yaşındayım. Benim şu anda 1028 yaşında ölmüş olmam gerekiyordu Baba. İçim çürüdü burada. Senin gelme ümidinle bekledim. Artık ümidimi kesmiştim.

David Nicolas : Tamam söz veriyorum sana. Bana adayı ve tapınağı göster sonra ise seni göndereceğim.

Daniel X Nicolas : Hayır baba. Artık ben o adaya ayağımı atmam.

David Nicolas : Saçmalama Daniel. Kendine gel. Böyle bir şey mümkün mü ? sanıyorsun. 1000 senedir burada olman mümkün mü ?

Daniel X Nicolas : Adanın 5 metrekarelik görüş alanına gir ve 12 saat bekle sadece. İçinden say. Hava karanlık su anda adada. Burada ise gündüz. Kendin gör. Ben deli değilim.

David Nicolas : Tamam göreceğim. Sen burada bekle o zaman.

Daniel X Nicolas : Bekleyeceğim.

David Nicolas yanına güvendiği 10 adam'ı ile birlikte adaya gittiğinde gözlerini adadan alamadı. Daniel'in dediği gibi ada'da gece yaşanıyordu. David bunun mümkün olmadığının farkındaydı. Saatine baktı. Saati çalışmıyordu. Pusulaya baktı. Kuzeyi göstermesi gereken pusula dönüp duruyordu. Daniel haklıydı. Fakat David oğlunun çıldırdığını düşünüyordu. Geriye dönerek bütün gemilere Ada'ya demir atıyoruz talimatı verdi. Ada'ya demir attılar. Daniel adadaki her tarafı David'e gösterdi. David 100'e yakın gemiyle geldiği bu adada. Dünya zamanına göre 5 Yıl kadar kaldı. Seneler 1986'yı gösteriyordu. Arada adamlarını dış dünya'ya yolluyor ve oradan gerekli her şeyi malzemeleri aldırıyordu. Yeni bilim adamlarıda getirmeyi dış dünya'dan ihmal etmiyordu tabi. Dünya üzerindeki beş yıl. Adada 5000 senelik yaşam gibiydi. Teknolojileri dünyaya göre çok ilerlemişti. Fakat genede o Ölümsüzlük iksirini bir türlü bulamadılar. Bir çok gen bilimci gelerek araştırmalar yaptı ama genede sonuçsuz kaldı. Teknolojileri dünya'dan 5000 sene ilerdeydi. Teknolojilerinin ilerde olmasından dolayı Amerikada ve Kanada ilaç şirketi kurup yollarına devam ettiler. Genç yetenekleri bulmak istiyorlardı. Yıllar 1988'i gösterdiğinde dünyada. Sonunda bir serum yapmayı başarmışlardı. O sırada Daniel X Nicolas iyice çıldırmıştı. Babası aralarındaki kan bağından dolayı acımasızca onu deneylerde kullanılmasına izin veriyordu. ve sonunda dünya saati ile 21 Şubat 1988 günü yaptıkları serum'u tüm dünyaya gösterdiler. Ölümsüzlüğü ararken Hayvanlar üzerinde yapılan deneylerde :
Hayvan Serum'un vücuduna girdikten sonra salgıladığı toxinle birlikte kalbi direk etkilediği ve sinir sistemini çökertip beynin fonksiyonlarını tamamen durduruyordu.
Ama buna rağmen Hayvanlar hala hareket edebiliyordu.
Bu  gerçekten hayret vericiydi.

21 Şubat 1988 Günü  DxN ( Daniel X Nicolas ) adlı şirket deneylerini ve testlerini zengin iş adamlarına gösterdiler. Bu Gün DxN adlı Şirketin Kabul Günüydü.
Ve DxN Şirket 21 Şubat 1988 Yılında Doğdu.
DxN Adlı Şirket bir anda zengin yatırımcıların para yatırdığı büyük bir şirket haline geldi.
İlaç firmaları arasında en büyük pasta DxN nindi.
İlaç Sanayisinde DxN adlı şirketin olmadığı bir dal olmadığı bir konu yoktu.

DxN Adlı Şirket 21 Şubat 1988 Yılında ER - 1942 Serum Sayesinde : Dünya da bir anda önlenemez yükselişi başlamış oldu.

Dünya üzerinde olmadıkları ülke yoktu.

Afrika'daki fakir insanlara yaptıkları yardımlar ile şirketi dünya kamuoyun da sempatik bir yere getiriyordu. Aslında DxN şirketi yeni ilaçlarını yeni serumlarını test ettiği bir üsttü sadece afrika yarım adası.

DxN Çalışanları ER - 1942 Adını verdikleri serumu insan üzerinde defalarca denemişlerdi.
Fakat hayvanlarda görülen semptomlar haricinde insanlar ölüyordu.

Afrika'da çalışmalarında yanlış uygulama sonrası zombiye dönüşen ve insanlara saldıran canlıları yakalatıp adaya getirerek çalışmalarını hızlandırdı David Nicolas.

David Nicolas Ada dışındaki ölümsüzlüğü ararken bir sorun olmuş ve istemeden de olsa zombileri dünya ile tanıştırmıştı.

Dünya'da 1993 senesi yaşanırken. David Nicolas ada'da 12.000 yıldır araştırmalarını sürdürüyordu. Adamlarından bir çoğu içleri çürüdüğü için intihar etmişlerdi. Yanında ona sağdık akrabalarından başka hiç kimse kalmasa da David Nicolas gücü elinde tutuyordu.
David Nicolas Zombilerin zekalarını artırma yoluna gitti. Zombilerin zekalarını güçlerini artırdı. Zombilerin üzerlerinde korkunç deneyler yaptı. Zombilerin zekaları insan'i zekaya kadar ilerlemişti. Bir vampir veya bir kurt adam kadar zeki denilebilirdi artık zombilere.
David Nicolas oğlu Daniel X Nicolas 'ıda zombiye cevirdi. Fakat bu son'un başlangıcı gibiydi.
Takvimler 1994 yılını gösterdiğinde Daniel X Nicolas ve diğer zombiler ada'yı ele geçirmeyi başarmışlardı. David Nicolas ve 20 kişilik en güvendiği ekibi ile oradan ayrılmak zorunda kaldı. Dünya'da üzerinde sadece 2 tane olan petrol ve elmas'tan yapılan manyetik alana etkili helikopterler ile son anda kaçmayı başarmıştı. Fakat geride sayıları 40 binleri bulan zombileri adada bırakmak zorunda kaldılar. Adadan kurtulanlar arasında Judas ( David Nicolas'ın Abisinin Oğlu ) ve DxN Güvenlik Müdürü Beyefendi'de vardı. Ölümsüzlüğü bulamadılar fakat genede çok güçlü bir aşı olan Adrenalin aşısını test ede ede Ölüm'ü yenmeye çalışıyorlardı. Ada'yı zombilere kaptırdıkları için üzgünlerdi. Fakat adaya ordular göndermeyi ihmal etmediler. Onlarda adadaki zombilerle baş edemediler. Her gönderdikleri ekip adada yok olup gitti. David Nicolas'ın ekibi Dünya üzerinde sözlerine itibar edilen adamlardı. ve bir söylenti çıkardı. Amerika'nın zombi deneyleri olduğunu ve bütün dünya'nın yok olacağı.


1994 yılında zombi salgınını ilk kez başlatmışlardı. Hikaye olarak da bir annen'in karnındaki bebeğin zombiye döndüğünü ve bütün kabileyi zombiye çevirdiğini söylediler. Bu olay halk arasında söylenti olarak kalsada Aslında söylenti değildi. David Nicolas'ın ekibi ülkelerinin söz sahibi insanlarından olduklarından dolayı herkes kendi ülkesinin savaş stratejilerini bir kenara bırakıp ; zenginlerin yaşayacağı dünya yı oluşturma yoluna gitmeye başladılar. Fakir insanlar hızlı bir biçimde yok olacaktı. Dünya nüfus'u azalacaktı.

Beyefendi'nin telkinleri ile birlikte dönemin başbakanı ve cumhurbaşkanının bilgisi dahilinde
Türkiye de de bir askeri kamp kuruldu. Terör örgütü ile mücadele etmek için kurulduğu söylenmişti. Askeri kamptaki askerlere Adrenalin timleri denmişti.

Askeri kampa yetiştirme yurtlarında bulunan çocukları teste tabi tutmadan aldılar.
Ve askeri okulların sınavlarına giren orta düzey ve fakir ailelerin çocuklarını da bu kampa koşulsuz kabul etmişlerdi.
Bu askerler hiç bir şeyi sorgulamıyor ve verilen görevi yerine getiriyordu. Doğru yada yanlış bilinçleri yoktu. Sadece emirlere itaat etme vardı onlar için.




Türkiye de zenginlerden alınan paralar ile üstler inşaat edildi. İstanbul bölgesinde avrupa ve asya olmak üzere 5 üs vardı. . Diğer büyük şehirlerde ise birer üs vardı.

Büyük kalelerden oluşan bu yapıların içinde herşey vardı. 5 Yıldızlı otelden daha konforluydu . İçinde Tam teşekküllü hastanesi bile vardı. Ve buralarda çalışacak kişilerde gene yetiştirme yurtlarından seçilen çocuklardı.

David Nicolas dünya'ya zombi terör'ünü yayacak. Dünya nüfusunu katlederek zombiler ile mücadele etmeyi öğrenmiş asker'i birlikleri tekrardan adaya göndererek ada'nın tekrar kendi eline geçmesi için planlar yapmıştı.

David Nicolas aslında ölümsüzlüğü aramaya devam ediyordu. Geliştirdiği iğneler bunun en büyük kanıtıydı. Güç iğneleri. Sağlık iğneleri. Fakat genede tam istediği serum'u bulamamıştı.
David Nicolas ve ekibi sonuna kadar bu yolda gidecekti.

17 Ağustos 2009 ER-94 Serumu Güney Amerika Kıyıların da aktifleşmişti.

David Nicolas ve Ekibi Dünya'nın varoluşu kadar eski Digestator Adasını tekrar ele geçirmek istiyorlardı. Mayaların kutsal bölge olarak kabul ettikleri Mu kıtasının ortada kalmış en küçük adasıdır. Yüz ölçümü doğudan batıya 180 km olup kuzeyden güneye ise 180 kmdir. Tamamen daire biçiminde 32400 metrekare yüz ölçümüne sahiptir. Adanın ortasında ise Mayaların ve Azteklerin birer piramit biçiminde tapınakları bulunmaktadır.    

Ölüm Adası - Zaman'ın durduğu gün

Digestator Adası Mu kıtasının tek kalan parçası :


İlk olarak İngiliz Albay ve gezgin James Churchward'ın Tibet'te yaptığı araştırmalara dayanan ve bunlarla ilgili olarak yazdığı 4 adet kitabına konu edilmiştir. Churchward, Tibet tapınaklarında bulduğu yazı tabletlerini oradaki rahiplerden oniki senede öğrendiği Naga Maya dili ile tercüme ederek elde ettiğini açıkladığı efsaneye göre Büyük Okyanus'ta, Asya kıtası ve Amerika kıtası arasında ve Avustralya'nın iki katı büyüklüğünde bir kıta olduğunu anlatır.

Çin'e ve çevre adalara kaçanların kitabelerinde "Kıtamız battı, biz de buraya kaçtık" yazmaktadır. Bu yazılı kayalar 14 bin yıllıktır, c14 karbon testleriyle sabittir. Türkler'in de Mu Kıtasından geldiği söylentileri de varsayım olarak eklenmiştir. Mu Kıtası, M. Kemal Atatürk'ün talimatıyla kurulan bir ekip tarafından araştırılmıştır. Deniz dibinden bulunan kalıntılara Karbon testleri yapılmıştır.

Churchward'ın iddia ettiğine göre Mu uygarlığını araştırmasına başlaması, Batı Tibet'teki, adını vermediği gizli bir tapınağın arşivlerinde bulunan, çok eski bir dilde yazılmış olan Naacal Tabletleri'ni okumasıyla başlamıştır. Söylediğine göre bu tabletleri okuyabilme becerisini de yine o tapınakta bulunan bir Tibet rahibinden öğrenmiştir. Churchward sonraki yıllarda, mineralog ve arkeolog olan Dr. William Niven tarafından Meksika'da ortaya çıkarılan tabletler üzerinde çalışmıştır. Çin'e, Hindistan'a, güney asya ülkelerine ve çevre adalara kaçanların kitabelerinde kıtamız battı, biz de buraya kaçtık yazmaktadır. Bu yazılı kayalar 14 bin yıllıktır, c14 karbon testleriyle sabittir.

Churchward'a göre, Mexico City yakınlarında 1921–1923 yılları arasındaki kazılarda keşfedilen bu 2600 tablet, Tibet'te öğrendiği Naga-maya dilinde yazılmıştı. Churchward'a göre bu tabletler 12.000 yıldan daha eskiydi.

Ölüm Adasının Efsanevi Bilgileri :

    Yeryüzünde insanın ilk ortaya çıktığı kıta Mu kıtasıdır.

    Mu kıtası kuzeyden güneye 3000 mil, doğudan batıya 5000 mil kadar uzanan,üç kara parçasından oluşan büyük bir kıtaydı.

    Günümüzde Polinezya, Mikronezya ve Melanezya takımadalarını oluşturan adalar, muhtemelen bu kıtadan arta kalan kara parçalarıdır.

    Bu kıta, kıtanın altında yer alan gaz odacıklarının patlamalara yol açması nedeniyle, yaklaşık 12.000 yıl önce 940 milyon nüfusuyla birlikte sulara gömülmüştür.

    Bu kıtada 140.000 yıl önce tek tanrılı bir din bulunuyordu. Aynı tarihlerde Mu'lular diğer kıtalarda koloniler oluşturmaya başlamışlardı ki, anavatan dışındaki en büyük imparatorluk, başkenti günümüzde Gobi Çölü’nün uzandığı bölgede bulunan Uygur İmparatorluğu’ydu.

    Mu dininin öğretimini Naakaller adı verilen rahipler üstlenmişlerdi ve sembolizme dayalı bir öğretimleri vardı.

    Mu dininin esası, Tanrı’nın tek oluşuna ve ruhsal gelişim için sürekli olarak tekrar doğmak inanışına dayanıyordu.

    Atlantis’teki din Mu’nun tek tanrılı dininden başka bir şey değildir.

    "Ra" sözcüğü güneş anlamına gelirdi ki, daire ile ifade edilen güneş sembolü, bir ad ve sıfat vermek istemedikleri, "O" diye hitap ettikleri Tek Tanrı'yı simgelemede kullanılırdı; Mu imparatoru da “Mu’nun güneşi” anlamında Ra-Mu adıyla ifade edilirdi. Ra sözcüğü sonradan diğer kıtalara ve Atlantis yoluyla Mısır'a da taşınmıştır.

    Dört ırktan oluşan Mu'lularda yazı dilleri farklı olmakla birlikte, konuşma dilleri ortaktır.

    Mu'lular günümüz uygarlığına kıyasla manevi alanlarda çok daha ileriydiler.

    Telepati, durugörü, çift bedenlenme, astral seyahat gibi, uygarlığımızda ancak kimi medyumlarda ve mistiklerde görülebilen olağanüstü yetenekler Mu'lularda olağan yetenekler olarak mevcuttu. (Bu, Churchward’un değil, bazı izleyicilerinin görüşüdür).

    Mu uygarlığının en önemli çöküş nedeni, teşevvüş adı verilen, bir aşamadan diğerine geçilirken yaşanan kargaşa dönemini atlatamamasıdır. (B.Ruhselman’a göre)

Genelde bu iddiaların herhangi birini destekleyecek arkeolojik veya antropolojik bulgu bulunmamaktadır. Mu dinine, kolonilerine (örneğin Uygur İmparatorluğu kolonisi fikri) ve Mu kıtasının nasıl battığına ilişkin iddialar Mu varsayımını savunanlar arasında da genel geçer kabul görmemiştir ve farklı düşünceler mevcuttur.



M.Ö. 400.000 ile 70.000 yillari arasinda Pasifik'te Mu adinda Avustralya'dan kat kat büyük bir Kita mi vardi? Yüksek bir medeniyet yarattiktan sonra batmis miydi? Atatürk bu kitayla neden ilgilenmisti?" Türkler'in kökenini ortaya çikarmak Gazi'nin en büyük isteklerinden biriydi. Cumhuriyetin ilk yillarinda Osmanlilar'in son dönemlerinde Türklük Akimlari üzerine yapilan arastirmalari derledi. Atatürk'ün istegiyle birçok bilim adami ve arastirmaci bu alanda arastirmalar yapti. Yabanci bilim adamlari davet edildi. 1930'da Türk Tarih Kurumu kuruldu. Çok zengin malzeme ve bilgilere ulasildi. Yine de Türkler'in nereden geldikleri tam açiklik kazanmadi.

Maya Diliyle Türkçe Arasindaki Benzerlik
1932'de emekli General Tahsin Bey Atatürk'ü ziyaret etti. Maya dili ile Türkçe arasindaki benzerliklerden bahsetti. Mayalar Meksika'da yasamislar, Türkler ise Orta Asya'dan gelmislerdi. Aradaki uzakliga ragmen, Gazi konuyla ilgilendi. Tahsin Bey'i Meksika'ya elçi olarak atadi. Ona iki dil arasindaki benzerlikleri ortaya çikarma görevini verdi.
Tahsin Bey Meksika'ya gitti. Orada kendisine Amerikali Arkeolog William Niven 'in buldugu tabletlerden bahsettiler. Maya dilinin kökeninin bu tabletlerde oldugu anlasilmisti. Türkçe ile Maya dili benzerlik bu tabletlerde aranacakti. Bu tabletler Tahsin Bey'i saskina çevirdi. Çünkü tabletler MÖ 200.000 ile 70.000 yillari arasinda Pasifik'de yer almis bir kitayi haber veriyordu. Kitanin adi MU idi. Avustralya'dan birkaç kat büyüktü. Yüksek bir uygarliga ulastiktan sonra deprem veya tufan sonucu battigi saniliyordu.
Ingiliz Albay James Churcward Hindistan'daki tabletleri Tahsin Bey'e bilgi olarak sundu. Bunlar da kayip Mu Kitasi ile ilgiliydi. Ve Churcward 50 yil çalismisti bu tabletleri çözebilmek için. Bu konuda 5 kitap yayinlamis bir uzmandi.

Tahsin Bey, ögrendiklerini, bulduklarini düzenli olarak Atatürk'e rapor ediyordu. Gazi; Churcward'in Mu ile ilgili kitaplarini getirtti ve 60 kisilik bir tercüme heyetine Türkçe'ye çevirme emrini verdi. Kitaplar basilmadi. Daktilo edilerek Atatürk'ün önüne kondular.
Atatürk metinleri büyük bir dikkatle okudu. Insanin yaradilisini anlatan bölümle özellikle ilgilenmisti. Mu'nun insanligin ana vatani oldugunu nüfusun 64 milyona çiktigini anlatan bölümlerin altini çizmisti. Mu'da geçen Tanri kavramiyla da yakindan ilgilenmis, yaraticinin insan akliyla anlasilamayacagi, sekillendirilemeyecegi ve adlandirilamayacagi üzerinde durmustu. Tercümelerde Maya dili de dahil tüm lisanlarin Mu dilinden türedigi belirtiliyordu.
Mu kitasinin batisini anlatan bölümde halkin "Ya Mu bizi kurtar." diye bagirdigina dikkat çekerek Mu'nun bir ilah adi oldugu sonucuna vardi. Mu kökenli özel isim ve sifatlari, Öztürkçe ile karsilastirarak (Kui: kögü : Aile vb.) not aliyordu. Atatürk, önce Türkler'in kökenini ve Mu dilinin Türkçe ile baglantisini incelemis sonra da Mu sembollerini Latin alfabesiyle karsilastirmisti.

Daha ilginç olan Mu'nun demokrasi ile yönetildigini ve günes enerjisinin aydinlatmada kullanildigini anlatan satirlarin altini çizmekle kalmamisti kendi notlarini da ilistirmisti.
Bugün bu kitaplardan Kayip Mu Kitasi ve Mu'nun Çocuklari Anitmabir kitapliginda 1301, 1302 no ile kayitlidir. Çeviri metinleri ise kitaplikta 4 dosya halinde bulunur. Gazi'nin Mu ile ilgili çikardigi sonuçlari ne yazik ki tam olarak bilemiyoruz.

Emekli general Tahsin Mayatepek Meksika'daki arastirmalarinda çok daha fazlasini bulmustu. Maya, Aztek ve Inka uygarliklarinin Türkler'in kullandigi esyalara benzer esyalar kullandigini Atatürk'e iletmisti. Davullar, kalkanlar üzerlerindeki ay ve yildiz sembollerine kadar bizimkilere benziyordu. Tahsin Mayatepek, çalismalarini belge ve fotograflarla 3 ciltlik defter olarak toplayarak

Atatürk'e gönderdi. Bunlarin ikisi 70'lere kadar TDK kütüphanesinde idi. (No:57-56) Üçüncü defter kayiptir. Bu defterlerde dini tören, ibadet ve tapinaklarin bile sasilacak kadar benzerligi gösteriliyordu.

Atatürk'ün 6 ay gibi bir sürere Türkçe'yi Latin harflerine kavusturacak kadar bilgili ve yetenekli oldugu düsünülürse, onun kesinlikle siradan bir dil bilimci ve tarihçi oldugu düsünülemez. Öyleyse bu arastirmalari da siradan bir merak olamazdi. Yine O, neyi nerede arayacagini herkesten iyi biliyordu. Bugün Atatürk'ün gizli kalmis düsünceleriyle birlikte bu arastirmalar da Anitkabir'in sessizliginde uyumaya devam ediyorlar. Eger gerçekten var olduysa, Mu Kitasi'nin kalintilarinin Pasifik'in derinliklerinde durdugu gibi...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder